30 Ağustos 2015 Pazar

İsteklerin yüzünden ideallerini gömmüştün ya Moira?

Eylül ayına çok az kaldı. Çok severim ben Eylül ayını. Her zaman yeni başlangıçlar yapmak için fırsat olarak görürüm. Uzun uzun listeler yaparım. Bu sene yapılacaklar, alınacaklar, okunacak kitaplar, gezilecek yerler... Sonra da o yaptığım listelerin bazılarını blogun sağ köşesine yazarım. Hem listedekileri uygulamak için hevesli olmamı sağlar, hem de yıl sonunda yazarak bir değerlendirme yapmamı sağlar. Bazılarını başarmış olurum, bazılarını da başaramamış. Ama önemsemem. Başarabildiğim şeyleri görüp, başaramadıklarımı yeni listeme yazarım. Demek ki yapabiliyormuşum bir şeyleri diye düşünürüm ve bu düşünce daha fazla hedef koymama yardımcı olur.

1 Eylül'e iki gün kalmışken, yapmam gerekenler ve yazmam gerekenler kafamda şekillenmeye başladı bile. Ben son dakika insanı olduğumdan yine yapacaklarımı da son ana bıraktım. Şu an odamda tekim. Normalde kardeşimle aynı odayı paylaştığımız için çok yalnız kalamam ve kaldığım zaman da günlük falan yazmak isterim, eşyalarımı düzeltmek isterim. Ama nedense bilgisayarın başından kalkamam. Şu anda da kalkamıyorum. Halbuki yapmak istediğim çok şey var.


Öncelikle dolaplarımı ve masamı düzeltmek, artık kullanmadığım şeyleri atmak istiyorum. Bazı defterlerdeki gereksiz notlarla dolu sayfaları koparmak ve bu sene için yepyeni defterler haline getirmek istiyorum. Çalışma masamı düzeltmek ve Paris'den aldığım kalemlerimi kalemliğime yerleştirmek istiyorum. Günlük yazmak ve yeni yıl planları yapmak istiyorum. Sonra da bu sene yapılacaklar listesini hazırlamak istiyorum. He bir de yemek tarifi defteri hazırlamak istiyorum. Ocak ayında 23 yaşım bitiyor ve ben hiç sulu yemek yapmıyorum. Sevdiceğe nasıl yemek yapacağım evlenince değil mi? Ne kadar bu cümleyi yazarken benim de feminist damarlarım kabarmış olsa da sevgilime yemek yapmak benim için zevk. Yani kadının görevi olarak gördüğümden değil kesinlikle. Zaten İstanbul benden daha iyi yemek yaptığı için o konuda sorun yaşayacağımızı sanmıyorum. :))

Bunlar dışında iş hayatımla ilgili de planlar yapmalıyım. Ne istediğime karar vermeliyim. Şu an stajımın bitmesine bir ay kaldığını varsayarsak, bir ay sonra ruhsat bekleyen avukat modunda olacağım ve iş aramaya başlayacağım. Ne kadar "avukatlar resmi olarak uzmanlık seçmez ve her türlü davaya bakarlar" gibi bir sistem varolsa da, aslında biz alan seçmek zorundayız. Ceza hukukunda mı, özel hukukta mı, idare hukukunda mı çalışmak istediğimize karar vermek zorundayız. Aslında buna karar vermeye bizi baro zorlamıyor. Hayat zorluyor. Seçersek ve o konuda uzmanlaşırsak daha çok para kazanıyoruz...

Ahh ah. Ne hayallerimi gömdüm bir bilseniz. Hatta o kadar gömdüm ki artık hayalim bile değiller sanırım. Ceza avukatı olmak, sadece kadın ve çocukların mağdur oldukları davalara bakmak, asla ticaret hukuku yapmamak, yapsam bile şirket avukatı olmamak... Gerçi hala banka avukatı olmaya karşıyım ama eminim o da değişir. Neyi yapmam dediysem, neyi kınadıysam hayat onu altın tepside sundu önüme. Bana yaşamaktan başka bir seçenek bırakmadı. Önce kadın olduğum ve duygusal olduğum için ceza avukatlığı yapamayacağımı söylediler. En başta inanmadım ama işin içine girince ben de hafiften uzaklaştım. Sonra kadın ve çocukların mağdur olduğu davalara bakarak hiç para kazanamayacağımı fark ettim ve hedefimi hem para kazandıran davalara bakan hem de mağdurların davalarına bakan avukat olma yönünde değiştirdim. Sonra para kazanmak için ticaret hukukunu bilmek zorunda olduğumu fark ettim. Stajyerken köle gibi çalıştırıldıktan sonra İstanbul şehrinden de, toplu taşımadan da, insanlardan da nefret ettim. 

"Girerim bir şirketin hukuk departmanına masa başı işimi yaparım bu kadar pisliği çekmeden" diye düşündüm. Sonra ağzımdan banka avukatlığı lafı çıktı.

"Dur kızım" dedim, "Ne yapıyorsun sen? İdeallerin nerede?" Sonra içimdeki, sevdiği adamla dünyayı gezmek isteyen, çocuklarının benim yaşadıklarımı yaşamasını istemeyen, ailesine maddi manevi rahat bir hayat sunmak isteyen Moira'nın paraya ihtiyacı olduğunu söyleyen bir ses yükseldi. 

"O isteklerin yüzünden ideallerini gömmüştün ya Moira?" dedi. "Artık yeni ideallerin var" dedi. Sonra diğer Moira başladı.

 "Hani çok ünlü bir avukat olmak istiyordun? Tecavüz kurbanı kadın ve çocukların haklarına insan hakları mahkemesine kadar savunan, mağdurun yanında olan avukat olacaktın?" dedi. İkisini de susturdum. 

"Nasıl olacağım ki?" dedim. Şu an hangi noktada mıyım? 

Ben çok başarılı olacağım ve para kazanacağım bir alan bulmak, o alanda yüksek lisans yapmak, ingilizcemi geliştirmek ve başarılı olmak zorundayım. Hem kendi hayatımda mutlu olmak, hem de mağdur insanlara yardım etmek için başarılı olmam şart. Bunları nasıl yapacağımla ilgili yavaş yavaş yolumu çiziyorum. Hala belirsizliklerim var tabi ki. Ama şu listelerimi yazmaya başlasam belki onlar da belirginleşir.

Bu arada yapmak istediklerimin arasına yeni bir alan daha katıldı. Din. Dini öğrenmek istiyorum. Her dini. Ama en başta kendi dinimi. İnancım ve Allah'la olan muhabbetim her zaman güçlü olsa da hiç Kuran'ı okuyamadım. Evet başladım, ama Bakara suresini geçemedim. Neden? Çünkü Kuran bize dini öğreten bir kitap ama biz o kitaptan korkarak büyüdük. Yeminlerimiz bile Kuran'ın bizi çarpmasıyla ilgili. İnsanın gusül abdesti alması ve usturuplu giyinerek Kuran'ı okuması benim için yeterliydi. Ama bazıları kitaba dokunmak için bile namaz abdesti almam ve kapanmam gerektiğini o kadar empoze etmişler ki beynime, kitaba abdestli olsam bile ojeyle dokunamıyorum korkudan. İslam gerçekten müslümanlardan öğrenilmesi gereken bir şey değil bence.

Bakalım geçtiğimiz sene neleri başarmışım, bu sene neleri başarmak istiyorum...

27 Ağustos 2015 Perşembe

İyiyim

     Sizce bir insan kendi mutluluğuna nazar değdirebilir mi? Defalarca kez şükrettikten sonra nefesi daralabilir mi? Yaşadığım bütün kötü şeyler neden aklıma üşüşüyor? Bu da mutluluğun bir parçası mı acaba? Yoksa bu evrenin "Bak neleri atlattın, şu anda mutlusun, bu mutluluğun değerini bil." deme şekli mi?

18 Ağustos 2015 Salı

Mim #2

Sade Soda tatlısı beni mimlemiş. Bu mime gerçekten bayıldım çünkü doğu asya ile ilgili :) Hemen başlıyorum.


-Doğu Asya ile ne zaman tanıştın?

2013 yazında sevgilimle gittiğim yaz tatilinde. Otelde son günümüzdü, uçak saatini bekliyorduk ve zaman geçirmek için sadece laptopumuz vardı. İstanbul, "Death Note diye bir anime var, baya güzelmiş bakalım mı bir iki bölüm zaman geçer." dedi. Bir başladık bakmaya, bakış o bakış :D Filmi çıkıyormuş, ilgililere duyurulur. :)

Sonra geçen ilkbaharda kardeşim Naruto'ya başladı. Büyük ısrarlar sonucu beni de başlattı. 600 bölüm vardı rahat ama ben o bölümleri bir yazda bitirdim. Çoooook izledim, çok sevdim Naruto'yu. Bu animeden sonra Japon kültürüne, diline, sakuralara hayran oldum. 

Naruto'da izleyecek bölüm kalmayınca baya boşlukta hissettik, One Piece'e başladık. Kardeşim bıraktı, Bleach izledi. Ben One Piece izliyorum, hala bitirmedim. 

Bunların dışında Shingeki No Kyujin ilk sezonu da bitirdim.

-Ne ile tanıştın? (anime,manga,dizi,film,müzik,oyun,arkadaş,blog vb.)

Anime ile tanıştım. Şu an ingilizcemi de geliştirmek adına Fairy Tail'in ingilizce mangasını da okuyorum.


-Favori ülken hangisi?

Kesinlikle Japonya. Güney Kore'ye karşı ülkecek her zaman bir samimiyetimiz olduğundan kendilerine karşı sıcak hissediyorum. Kore sinemasının da iyi olduğunun farkındayım. Ülke politikalarından dolayı Kuzey Kore'ye karşı zerre sempatim yok. Çin'e karşı da yok.

-Bu sevdana ailen ne diyor?

Annem artık Japonca'ya tahammül edemiyor. "Offf ne çok bağırıyorlar" diyor.

-Bu sevdan nasıl gelişti?

Sevda kelimesi biraz fazla kaçıyor. Sadece animeleri ve mangaları seviyorum.


-Peki arkadaşların ne diyor?

Hiiiiç, ne desinler? :D

-İlk (anime,dizi,manga,film,oyun,müzikhangisi ve adı?

İlk anime Death Note, sonra bitanecik Naruto :DD
İlk manga Fairy Tail

-Bloğun sana verdiği faydalar

Paylaşmak... İnsanların duygularına ortak olmak, başkalarının hayatlarını görmek.


-Blog açmaya nasıl karar verdin?

Yaşadıklarımı en iyi yazarak ifade edebildiğimi anlayınca.

-Doğu Asya'ya laf yedirir misin?

Yediririm canım banane. :)) Ama şu var ki, Naruto candır gerisi yalandır :D

Anime ya da manga seven herkesin bu mimi yapmasını istiyorum, lütfennnn :D Ve yapacak olanlar yazının altına yorum olarak yazsınlar ki okuyayım :)







16 Ağustos 2015 Pazar

Mim #1

Günleeeeer hatta haftalar geçti ben mimleneli. Aslında yapmayı çok istedim ama hep bir şey çıktı. Şimdi iki mimi de birlikte yapacağım. İlk mimim D.S.K'dan :)



-Yemek seçer misin?

Asla yemeyeceğim bazı yemekler var. Sakatat deniyor sanırım, işkembe tuzlama falan. Bir de beyin, böbrek, dil tarzı organları yiyemem. Farklı mutfakların yemeklerini denemeyi ne kadar istesem de, saylangoz, kurbağa bacağı, çiğ et tarzı yemekleri hiiiç yiyebileceğimi sanmıyorum.
Onun dışında et, sebze her türlü yerim yani. :)

-Tatil için nasıl bir otel tercih edersin?

Temiz, temiz, temiz. Çok lüks ya da çok pahalı olmasına gerek yok. Ama temizliğin yanında insan profiline de bakarım. Çok muhafazakar ya da "farklı" insanlar konaklıyorsa tercih etmem. Farklıdan kastım da; Arap kadınların kıyafetleriyle havuza girebildiği oteller duydum tanıdıklarımdan. Böyle şeylere dikkat ederim. Muhafazakardan kastımda, sevgilimle gittiğimizde evlilik cüzdanı istiyorlarsa, evli olsak dahi orada kalmam. O kafa yapısındaki insanlara para kazandırmak istemem.

-Diyelim ki kuzenin düğünü var kıyafetini kaç gün öncesinden ayarlarsın?

En az iki hafta öncesinden. Daha ona uygun ayakkabı, çanta, takı, saç modeli ve makyaj ayarlanacak. İki hafta az bile :D

-Bir kuaförün var mı?

Olmasını çok istedim, ama olamadı. Saç boyamı da, manikürümü de, pedikürümü de, kaşımı da kendim yapıyorum. Saç kesimi için arada gittiğim bir yer var tabi.

-Yolda rastladığın arkadaşın sana ''Kilo almışsın'' dese nasıl tepki verirsin?

Evet? deyip suratına bakmaya devam ederim.

-Bikini mi mayo mu?

Kesinlikle bikini.

-Eleştiriye açık mısın?

Olmak için çabalıyorum ama sanırım değilim. Biri eleştirdiğinde direk savunma mekanizmam devreye giriyor ve haklı olduğumu kanıtlamaya çalışıyorum. Nedense...

-Eşinin / Sevgilinin en beğenmediğin yanı?

Hmm... Pek sevmediğim yanı yok ama biraz daha pozitif olabilirdi. Bazen insanlara karşı önyargılı olabiliyor.

-Boş zamanlarında seni nerede buluruz?

Sevgilimle buluşmamışsam kesin evdeyimdir. Ev kızıyım ben. Fazla uzak kalamam.

Çoook zevkli bir mimdiii, çok teşekkür ederim komşum. :)) Ben birini mimlersem döverler valla, herkes yaptı artık. Ama yapmayan kaldıysa yapsın. :)



14 Ağustos 2015 Cuma

İstifa Ettim !!!

Dün akşam adliyeden çıktıktan sonra dayımın ayarladığı iş görüşmesine gittim. Büyük bir hayal kırıklığı ile çıktım. Gülsem mi ağlasam mı şaşırdım. Bir iki damla yaş aktı şimdi ne yalan söyleyeyim... Umutlanmıştım çalıştığım yerden kurtulacağım diye. Önce bir başvuru formu verdiler, sonra ingilizceden türkçeye hukuki çeviri, türkçeden ingilizceye hukuki çeviri... Ben mi metinleri çevirdim yoksa metinler mi beni çevirdi belli değil. Sonrasında patronun kendi mesleki başarısını övmesini ve ingilizcenin önemini dinlediğim bir sohbetle görüşme sona erdi. Dayımdan şimdilik başka iş bulmamasını istedim. Bu sabah da inanılmaz negatif bir şekilde ofise gittim. Çok azcık ağladım. Masamın üzerine her zamanki gibi yapmam gereken işler konmuştu. Hepsini aldım, düzenli bir şekilde dosyama koydum.
   
Bu sıcakta metrobüsle Yenibosna'daki İdare Mahkemesi'ne gidip bir istifa dilekçesi sunmam gerekiyordu. Tam işimi bitirip çıkmıştım ki, ofisin whatsapp grubundan ileti geldi. Avukatlardan biri "Yenibosna'ya gitmişken Küçükçekmece adliyesine de gider misin, x iş yapılacak." diyerek bir iş vermişti. Bana idare mahkemesinde iş veren diğer avukat da "Yenibosna'ya ne zaman gidiliyor" diye sordu. Ben de "Çıktım bile." dedim. Sonra yazdı ki:

"Moiracım oraya bugün gidilmeyecekti
Acil iş değildi o
Çağlayandaki işler acil
Pazartesi zaten dilekçe var yenibosnaya verilecek
Onunla birlikte götürülecekti"

Ben anlam veremedim çünkü bugün yapılması gereken diğer işlerle birlikte masamdaydı ve üzerindeki tarih de dünün tarihiydi. Yani dün hazırlanmış bugün sunulacaktı. Üzerine de not yazılmıştı idare mahkemesinden sunulacak diye. Ben uzatmamak adına;

"O zaman onu ayrıca belirtirseniz sevinirim." yazdım, o daha çok sinirlendi. Ve;

"Neyi ayrıca belirtiyorum Moira?" dedi.

"Bugünün işleriyle masama konulmuştu." dedim.

"Kim dedi sana bugün git diye" dedi. Zaten sabrım taşmıştı;

"Bugün yapılacak sanmam kadar normal ne olabilir ki?
Bugün Çağlayan'da bu kadar kızacağınız kadar acil iş varsa Küçükçekmece'ye gitmeyeyim isterseniz." dedim.

Bunu dememle de zaten kendisi de sinir krizi geçirdi ve bana "Moira bütün işleri bırak ofise gel" yazdı.

O an kovmak için çağırdığını düşündüm. Çünkü uyarı konuşması yapacak olsaydı akşam dönmemi beklerdi ve o zaman yapardı. Bugün yapılacak işleri bile gözden çıkardıysa kesin kovacaktı. Ama sorun değildi, ben de zaten bunu bekliyordum. Ofise döndükten sonra odasına gittim, oturdum karşısına. Konuşmaya başlamasını bekledim, başladı. Benden ne kadar şikayetçi olduğunu, hayatında benim kadar çat çat cevap veren, susmayan birini görmediğini, hayatında benim gibi biriyle karşılaşmadığını, üslubumun çok yanlış olduğunu, karakterimden kaynaklandığını, çok saygısız olduğumu, işleri eksik yaptığımı, arkamı topladığını falan söyledi. Hiçbirinin altında kalmadım. Buraya diyalogu uzun uzun yazdım çünkü benim üslubumda bir sorun olmadığını görün istedim. Günlerdir o kadar kötü davrandılar, o kadar kendimi kötü hissettirdiler ki, ne olursa olsun içimde kalmasın diye cevap vermiştim onlara. Sizce bu lafları hak edecek kadar kötü mü gerçekten? Normalde bu kadar da sert yazmazdım. Avukatın dediklerine de çok sakince ve gülümseyerek şöyle cevap verdim:

"Bugün yaptığım işte bir hata olduğunu düşünmüyorum, bugünün işleriyle masama konulmuştu ve dilekçe tarihi de bugündü, dolayısıyla bugün yapmam çok normal. Benim karakterimde hiçbir sorun yok, sorun sizin davranışlarınız. İşleriniz çok yoğun olduğundan hiçbir şey yetişmiyor. Ben daha 11 aydır bu meslekteyim tabi ki hatalarım olacak, ama bu çok çalıştığım gerçeğini değiştirmiyor. Ben emek verdiğim halde vermemişim gibi davranılmasına katlanamam. Ben size hiçbir saygısızlık yapmadım, üslubumda da sorun yok. Siz farkında olmasanız da sizin üslubunuz da çok sert ve beni istemediğinizi çok belli ediyorsunuz. Ben daha duruşma tecrübesi bile edinemedim burada."

Konuşma böyle devam etti. Kendisi bana güvenmediğinden duruşmaya sokmadığını söyledi. Ayrıca da 11 aydır işin içinde olduğumu ve benim kıyaslama için çok bir kriterim olmadığını ama kendisinin başka stajyerlerle de çalıştığını söyledi. Ben de sert bir şekilde:

"Ben diğer avukat-stajyer ilişkileriyle kıyaslama yapmıyorum zaten, ben insan ilişkileri açısından kıyaslama yapıyorum. Siz bana güvenebileceğiniz kadar duruşma tecrübesi kazandırmadınız ki güvenesiniz. Dediğim gibi, ben karakterimde ya da üslubumda bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Bence çalışma şeklinizden kaynaklanıyor. Ayrıca whatsapp grubundan iş konuşmak da hiç sağlıklı değil. Herkesin yaşadıkları ve olaylara bakışları farklıdır. Diğer stajyerleriniz de yorulmuştur ama size cevap vermemişlerdir. Ben karakter olarak yaptığım işe verdiğim emeğe yapmadın denildiği zaman susamıyorum kusura bakmayın."

Neyse işte uzatmayayım. Zaten sevgilime kardeşime arkadaşıma anlata anlata unutmaya başladım konuşmanın detaylarını :D Sonuç olarak ne dedilerse cevap verdim. Kibar konuştum ama kendimi ezdirmedim ve sürekli gülümsedim. Diğer avukat, bana kızan avukatın bazı konularda haklı olduğunu söyledi. Ben öyle düşünmediğimi, iş yoğunluğu bu kadar fazlayken hep sorunlar yaşanacağını söyledim. Kendisi diğer büroların da böyle olduğunu söyledi, ben de öyle düşünmediğimi, öyleyse de bağlı çalışmayacağımı ve kendi yolumu çizeceğimi söyledim.

Kısaca, artık kurtuldum. Çok uzun bir tartışmaydı, hepsini yazamayacağım. Ama hiçbir şey içimde kalmadı, ona çok memnun oldum. Bu tartıştığım avukat birkaç gün önce bir gaf yaptı. Ben bir haftalık tatile çıktım ya, şansıma hafta sonuna denk geldi ve tatil 10 gün oldu. Bu da diğer avukata yazacağım diye ofis grubuna yazdı.

"Bu Moira da patronu bildiğin yemiş. Bir hafta gidiyorum diye on gün izin koparmış. Ben iki sene öncesine kadar bir haftadan fazla izin kullanmıyordum."

Yaa işte görüyorsunuz, böyle kötü niyetli insanlardı. Sonunda kurtuldum, mutluyum.




13 Ağustos 2015 Perşembe

Rüya Gibi Bir Tatilden Sonra Hayat Gerçeği Yüzüne Vurunca

Sevdicekle Paris tatilimden döndüm! İ-na-nıl-maz geçti! Gerçekten muhteşem bir şehir. Bu kadarını beklemiyordum. Ama baya pahalı. Ayrıntılarını sonra anlatacağım. Şimdi uzun süredir yazmak istediğim, tatile gitmeden önce keşfettiğim bir kitaptan bahsetmek istiyorum...

Yıllardır depresyonda olduğum gerçeğiyle yüzleşmek baya zor geldi önce. Depresyonu ben başka türlü sanardım. Girdiğin zaman belli olur, hayattan koparsın, gizliden gizliden alt üst etmez, belirli bir süre sonra çıkarsın sanardım. Ama öyle değilmiş. Yıllarca bir yıkıp bir toparlayan -tabi gerçek bir toparlanma değil- iğrenç bir hastalıkmış meğer. Dereceleri varmış ve kişinin kendi ekstrem çabası olmadan kurtulmak mümkün değilmiş. Ben yıllardır çevreme karşı en başta da kendime karşı o kadar yıkıcı ve kötü davranmışım ki ne kadar dipte olduğumu görecek kadar bile halim kalmamış. En büyük zararı da sevgilime vermişim, ilişkim ellerimden kayıp gidecekmiş de haberim yokmuş. Şu an iyileşiyorum, ilk defa bilinçli bir şekilde iyileşiyorum. Terapilerime başladım, bir psikiyatristin yazdığı, kendiniz de uygulayabilceğiniz, psikologların da hastalarına uyguladığı tedavi yöntemlerinin bulunduğu bir kitap. Vişne'nin blogundaki yazıya bir psikolog yorum olarak atmıştı bu kitabın ismini. Tavsiye etmişti, ben de o andan sonra her şeyi denemeye razı olduğumdan hemen aldım kitabı. Dr. David Burns - İyi Hissetmek. Kesinlikle kişisel gelişim kitabı değil. İnsanın önce kendisini iyileştirmeye istekli olmasının, psikolojik tedavilerde en önemli etken olduğunu keşfeden, bilişsel terapi üzerine uzmanlaşan ve bu terapiyi insanlara anlatan mükemmel bir doktor. Kendi kendinize bu terapiyi uygulayıp depresyonu, anksiyeteyi, düşünsel bozuklukları yenebiliyorsunuz. Ben daha dörtte birini bile bitirmedim ama yöntem şimdiden işe yaramaya başladı. Gerçekten tavsiye ederim. Vişne'ye tavsiye eden psikologa da çook teşekkür ederim.


Depresyonumdan bir nebze kurtulmanın da etkisiyle hayatım için planlar yapmaya başlamıştım. Ama iş yerim beni de psikolojimi de yerden yere vurduğu için ben neyi toparlarsam geri yıkıldı. Evet depresyonum az, kitaba da devam ettiğimden iş dışında moralim çok iyi. Ama hayata dair bir beklentim kalmadı. Meslekle ilgili ilerisini düşündüğümde her zaman hayallerimi gerçekleştirdiğimi görürdüm önceden. Ama şimdi kocaman bir boşluk görüyorum. Avukatlıktan nefret etmeye ramak kalmış, ne yapacağını bilmeyen, her gün nefret ettiği bir yere giden ve nefret ettiği insanların aşağılamasına maruz kalan bir insanım. İşten çıkınca her şey güzel. Napıcam bilmiyorum. Çık demeyin çünkü yeni iş bulmadan çıkamam... Stajımın sonundayken de yeni işi zor bulurum. Dayım bana özgeçmişimi göndermem için bir avukatın mail adresini verdi, sırf özgeçmişimi göndererek o kadar mutlu oldum ki... Düşünün ki burdan çıkma ihtimali bile gözlerimin parlamasına neden oluyor, öyle bir durumdayım işte...


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...