29 Haziran 2015 Pazartesi

Biraz Enerji Depoladım

Gerçekten çok güzel bir haftasonu geçirdim. Bütün hafta inanılmaz yorucu, stresli ve mutsuz geçmişti. Üzerine bir de oruç olduğumdan iyice mala bağlamıştım. Cuma akşamı iftardan sonra her şey sihirli değnek değmiş gibi düzeldi. Ofis whatsapp grubunu da diğer arkadaş gruplarımı da sessize aldım, kardeşim en yakın arkadaşına gitti haftasonu kalmak için, annem de bana fazla ilişmedi. Sadece arada İstanbul'la konuştuk ama onun da sınavları olduğundan çok konuşamadık. Sevdicekle sohbet etmek en büyük keyiflerimden olsa da, tamamen kendinle kalmak da gerekiyor bazen galiba. Yani haftasonu evren benim kendimle başbaşa kalmam için her şeyi bir araya getirdi. Dondurma ve browni yedim bütün cuma akşamı ve cumartesi. Anime izledim bol bol. Sonra dolaplarımı düzeltip eski olan her şeyi elden çıkardım güzel bir müzik eşliğinde. Anlayacağınız kendime geldim. Pazar öğleden sonra da güzeldi ama pazartesi sendromunun etkilerini hafiften hissettim. Almanya'dan yengem ve kuzenim geldi, ananeme gittim akşama doğru. Gaylerle ilgili inanılmaz önyargılı konuşan bir ailem olduğundan kendime bir kabuk ördüm ve onlara fazla cevap vermedim. 


Bu sabah yine odamda yalnız uyandım. Kardeşimi çok seviyorum ama insanın özel bir alanı olması çok başkaymış. Keşke küçüklüğümden beri bir odam olsaydı, psikolojik rahatsızlıklarımın çoğu çok daha hızlı bir düzelme gösterirdi. Neyse, yine de şükürler olsun. Uzun zamandır ilk defa çok yorgun uyanmadım, ama yine de o nefret ettiğim işe gitmek zorunda olmak enerjimi tüketti. Seslerinden bile nefret ediyorum, whatsapp grubunda gönderdikleri emojilerden bile nefret ediyorum. Ofisten çıkarken bazı işlerini batırıp çıkmak istiyorum. Ellerimdeki yetki belgeleriyle işlerine zarar vermek istiyorum. Ama en başta Allah'tan korkuyorum, sonra da onların en küçük bir hakarete karşı bile dava açtıklarını hatırlayıp başıma iş almayayım şimdi diye düşünüyorum. O yüzden diyorum ki, Allah'ım ben bunları sana havale ediyorum, attıkları her adım boşluğa bassın inşallah. Bundan sonra da onlara zerre beddua etmeyeceğim. O pislikler yüzünden beddua eden insan olmayacağım artık.

Az kaldı. 22 temmuzda adli tatil başlayacak ve doğru düzgün iş olmayacak. Zaten 30 temmuzda da tatile gideceğim. Gün sayıyorum bu işkencenin bitmesi için. 

26 Haziran 2015 Cuma

Hakkını Vermediğiniz Emeğim Var Ya, Burnunuzdan Gelsin

     Gözlerim kapanıyor...Gerçekten artık dayanamıyorum. Patronumla iki kere tartıştık, patrona yakın olan bir avukatla da ciddi bir konuşma geçti aramızda. Neyse ben anlatayım, yorum sizin.

     Stajyer avukat olduğumu, köle gibi çalıştığımı ve çalıştığım yerden ne kadar nefret ettiğimi artık söylememe gerek yok. Normal şartlarda bir senelik stajımızın son altı ayında bir avukatın yanında çalışma zorunluluğumuz var. Her avukatın da yanında çalışan stajyeri yetiştirme yükümlülüğü var çünkü pratikte yapmamız gerekenler fakültede öğrendiklerimizden biraz farklı. Adliyede yapılması gereken işler dışında dilekçe yazmak, duruşmalara girmek, hacze ve tahliyeye çıkmak, icra takibi başlatmak, dosya takibi gibi işleri öğrenmemiz gerekiyor. Çünkü ruhsatımızı aldıktan sonra avukat olarak çalışacağız ve insanlar bize dava takiplerini verecekler. Ama ben bu ofiste 7 aydır çalıştığım halde sadece iki kere duruşmaya girdim, bir kere basit bir şirket haczine gittim, birkaç da dilekçe. Bunun dışında bütün günüm adliyelerde, tapu müdürlüklerinde geçiyor. Ya bütün istanbulu metrobüslerle metrolarla dolaşıyorum, ya da bütün gün adliyede koşturuyorum. Ama ciddiyim. Çağlayan adliyesinde bazı mahkemeler arasında çok mesafe var. Her seferinde birkaç kat inip çıkmanız ve upuzun koridorları yürümeniz gerekiyor. Abartmıyorum, öğle araları ya da telefon konuşmaları dışında hiç oturmuyorum. Sabah 9.30 akşam 4 devamlı olarak yürüyorum. Tam işlerimi sıraya koydum yapıyorum derken bir telefon geliyor, elindeki işi bırak hemen şunu yap diyorlar. Elimden gelen bütün gayreti gösteriyorum. Böylece işim hiç bitmiyor, avukat olunca ne yapmam gerektiğini doğru düzgün öğrenemiyorum. Tüm bu anlattıklarım, eğer emeğimin değeri bilinse hiç sorun olmaz.




     Ofisin bir tane whatsapp grubu var. Yaptıklarımızı oraya rapor gibi yazmamız gerekiyor. Patron avukat da oradan direktifler veriyor, şu yapılsın, şu edilsin... İnanılmaz sinir bozucu ve psikolojik baskı yaratan bir durum olduğunu tahmin edebilirsiniz. İki hafta önce cumartesi günü whatsapp grubuna yazdım. "Hepinizi bir arada yakalayamadığım için buraya yazıyorum, 3.5 ay sonra avukat olacağım ama hiç duruşma, haciz gibi şeylerde tecrübem yok.. Bu konuda bana yardımcı olabilirseniz çok sevinirim.:)" yazdım. Argo bir kelime yok, en küçük bir kabalık yok. Bu yazdığıma zerre cevap vermediler. Yeri gelince o whatsapp grubuna rakı sofralarının fotoğrafını gönderiyorlar ama tek söz söylemediler. Sonra anladım ki, patron bunu baya bir içinde tutmuş...


     Ben bu mesajı yazdıktan sonraki hafta içi Anadolu adliyesine gitmem gerekiyordu. Oradaki işimi bitirip Çağlayan'a geçecektim çünkü son günlü bir iş vardı. Patronun kocası bana çok zamanımı alacak bir iş verdiğinden planladığım zamanda Anadolu'dan çıkamadım. Bu patrona yakın dediğim avukat hemen ortalığı karıştırmak adına whatsapp grubuna benim hala işi bitiremediğimi, çağlayandaki işi kimin yapacağını... falan yazdı. Patron da sanki ben orada keyfimden duruyormuşum gibi kızdı. Yok ne işim varmış, yok hala bitmemiş mi, neden ben oraya gitmişim, neden son günü yapmamışım, dediğim gibi üç buçuk ay sonra avukat olacakmışım, bilmem gerekiyormuş... Ben de dayanamadım yazdım "Ben buraya gelmeye kendim karar vermedim, sizler ne diyorsanız ben onu yapıyorum, Kartal'a gitmem söylendi buraya geldim. X beyin burada iş vereceğini bilemezdik sonuçta" yazdım. Ama bir kızdı bana patron, herkesin içinde azarladı, ben de susmadım kendimi savunmaya devam ettim, resmen tartıştık. Herkes okuyor...


     Akşam ofise döndüğümde patrona yakın olan avukat benimle konuşmak istediğini söyledi. Yok daha dikkatli çalışmalıymışım, yok memnun değillermiş, ofisin dosyalarını ben onlar söylemeden takip etmeliymişim, whatsappta üslubum yanlışmış. Ya dedim siz benim ne kadar çok çalıştığımı görmüyor musunuz? Sadece sizin 200 tane dosyanız var diğer avukatların daha da afzla dosyası var ben hepsine nasıl bakabilirim? Sadece verdiğiniz son dakika işleriyle bile bütün günüm adliyede geçiyor. Her gün sabahtan akşama kadar yürüyorum ayaklarımın altı su topladı, yine de hiç mesai bitmeden adliyeden çıkmıyorum. Bu konuşma iyi geçsin diye size bundan sonra dikkat ederim falan diyemem, elimden gelen bu kadar dedim. Sen de haklısın adliye işi zor biliyorum, ama biraz daha düzenli olabilirsin...dedi. Yuh diyorum başka bir şey demiyorum. İşlerimi düzenli yapabilmek için iki masraf çizelgesi, iki de dava takip defteri kullanıyorum... Ben daha ne yapabilirim bilmiyorum.


     Dün yine ağladım. Patron dilekçede fazladan 2 satır boşluk bıraktım diye beni o kadar azarladı ki.... Yine tartıştık, onun görmediği bir yerde ağladım yine. 


     Bütün enerjim tükendi. Nefret ediyorum artık, her gün yaptığım şeyden nefret ediyorum. Ne yapacağımı hiç bilmiyorum. Neden işten çıkmıyorsun demeyin... Başka bir iş bulmadan çıkamam, ailemden para desteği almıyorum, hem tatile gideceğim diye rezervasyon yaptırdım, kendi paramla ödüyorum... Yani anlayacağınız adli tatil dönemine kadar sabretmek zorundayım. Ama depresyona giriyorum, kendime kabuk öremiyorum bu kötü kibirli insanlara karşı
....

11 Haziran 2015 Perşembe

Başka Bir Ülkede, Yok Yok Yetmez Başka Bir Dünyada Yaşayalım

Olmuyor, olmuyor. Her sabah işe giderken ağlamamı zor tutuyorum. Bir sorun var. Bu ara İstanbul'la çok az görüşüyoruz, sınavları var. Acaba ondan mı moralim bozuldu diye düşündüm ama yok... Sadece o olamaz. İşimden nefret ediyorum ben... Başka bir açıklaması yok bunun. Dün ilk defa hacze gittim, biraz mutlu oldum ama çok kısa sürdü. Mutlu oldum çünkü gerçekten bişey yaptım gibi hissettim, insan yerine konuldum gibi hissettim. Ama sonra yine saçma sapan işler için mesaiye kaldım, bugün yine adliyedeyim. 

Dün eve geldikten sonra  3.30 saatlik bir boşluğum vardı. Hepsinde de dizi izledim, oh yarasın. Kızdım sonra baya kendime, 45 dk'sını spor ve piyanoya verebilirdin dedim, anca otur dizi izle dedim. Sonra enerjimin kalmadığını fark ettim, ne suçum vardı ki sonuçta... Buraya yazıyı bile adliyenin kafeteryasında yazıyorum.

Bugün Avukat1 benden bir yazıyı istedi aldım, ona whatsapptan gönderdim. Yazıda bir ruhsat oluğunu görmüş, "Ayy canım ben senden bunu istemedim ki, ruhsatı istedim." diyor. Yahu bana "Bir daha git bak ruhsat varmış onu da al." desene, neden ben zaten ruhsatı istemiştim moduna giriyorsun? Ruhsatı falan istemedin!!! Patron1 de (kadın olan) benden bir dosyadaki suçun ne olduğuna bakmamı istedi. Ben sadece suça değil suç tarihine, hangi kanun hangi maddeye aykırılık olduğuna.. Bir sürü şeye baktım, kadın tutturmuş neden peki neymiş olay diye soruyor. Yahu kaç sayfalık iddianameyi mi okuyayım orda? Daha çok ayrıntı istiyorsan baştan söylesene, ben de gitmişken not alayım bütün ayrıntıları. Her şeyi taksit taksit söylüyürlar, memurlar da bana kızıyor tabi... Sonuç olarak ben anladım ki kimseye bağımlı olarak çalışabilecek bir insan değilim. A da bu büro böyle kötü, ben şanssızlığımdan bu kadar kötü bir yere denk geldim. Dün Avukat3 ile (çok tatlı bir kadın ve iyi bir insan olduğu için işten ayrılmaya karar verdi çünkü katlanamıyor) biraz ofis dedikodusu yaptık. O da çok şaşkınmış, böyle iş yürütülmez diyor, yanında çalışanlar meslektaşı değil de hizmetçisi gibi davranıyor diyor. Ohh be sadece ben değilmişim böyle düşünen. O bu ayın sonunda işten ayrılıp kurtulacak, ama benim birazcık daha zamanım var...

Kızlara da whatsapp grubunda trip attım. Ne cenazemde arıyorlar ne paylaştığım şeylere yorum yapıyorlar... Ben de arkadaşlık böyle olmaz dedim onlara, ne gıcıksınız ya dedim. Sinirliydim ya bir de iyice kızdım yani. Mik mik bir şeyler söylediler ama "neyse daha yazmıcam"
dedim ve yazmadım. Yazmıcam da!

Ahh ah öğrencilik ne güzeldi... Oturup kahve içer dizi izlerdim sadece. Sınav zamanları dışında stresim olmazdı, çok yorgun hissediyorsam kafamı sıraya koyar uyurdum, hastaysam okula gitmezdim, gitmek istemiyorsam gitmezdim, İstanbul'la konuşmak için okulu asardım... Ne güzeldi yahu. 

Öğrenci iseniz okul hayatının değerini bilin. Devam zorunluluğunuz yoksa sakın okula gitmeyin. Biz okula gidip ya kantinde ya kocaman bahçemizde otururduk, hatta son gün bahçemizde gizlice şarap içmiştik... Gidin sevgilinizle deniz kenarına, pikniğe falan gidin. Takılın yumuş yumuş... 


3 Haziran 2015 Çarşamba

Benim Bir Aylık Maaşımı Terliğe Vermişler A Dostlar

     Patronlarımın evinde çalışan yabancı hizmetli evde hırsızlık yapmış. Savcılığa şikayet dilekçesi verdik. Dilekçede nelerin çalındığını teker teker saymışlar, fiyatlarını da söylemişler. Dilekçeyi okuyorum ama ağzım açık kaldı. Çünkü benim maaşımın iki buçuk katını bir çantaya vermişler. Benim maaşımın on katıyla Armani'den palto almışlar. Benim maaşımın 200 tl fazlasıyla terlik almışlar. TERLİK. Bir terliğe benim maaşımdan fazla para vermişler. On binlerce dolar verip kol düğmeleri almışlar. Kızlarının kolyeleri çalınmış, iki kolyenin değeri benim maaşım kadar. Tayt ve tişörtlerinin parası maaşımın yarısı kadar.... Ayy daha ne kadar sayayım. Hırsız da maşallah evi götürmüş yani. Neyse işte zenginin malı züğürdün çenesini yorarmış. Bir kere yurtdışına çıkıcam diye günümü bir simit sarayı sandviçiyle bitirince böyle oluyor işte. Çok büyük dengesizlik yahu. Benim maaşım neyse ama insanlar onların terliğe verdiği parayla ev bakıyor çocuk okutuyor. Neden bu kadar dengesizlik var?... Zaten iki kuruş parayı bile çok görüyorlar. Ayın 1'inde maaşımı almam gerekiyor ama ben hala almadım. Emeğimizi kullanırken iyi, ama iş karşılığını vermeye gelince birkaç gün gecikmeden bir şey olmaz gibi davranıyorlar. Oldu o zaman, ben de emeğimi geciktireyim. O zaman kötü olurum ama değil mi?


     Bayan Ç beni hiç ama hiç sevmiyor, eminim artık. Kendisinin şu süreçte patrona yalakalık yapmaktan başka derdi yok. Bir davada keşif yapılacaktı, keşif gününü kaçırmış. Duruşmaya da ben girmiştim diye şimdi benim yüzümden kaçırmış gibi davranıyor. Bana gerçekten kötü davranıyor. Artık ofisten de işten de nefret ediyorum. Her gittiğimde negatif enerjiyle gidiyorum ama yine de insanlara gülümsemeye devam ediyorum. Çünkü kimse benim asık suratımı çekmek zorunda değil, onlara negatif davranmaya hakkım yok, ben Bayan Ç gibi düşüncesiz değilim. Ama artık ona iyi davranmıyorum, çünkü o hak etmiyor.

     Kurtulacağım, kurtulacağım az kaldı. Bu ofiste geçirmem gereken sadece dört ayım kaldı. Bu dört ayın bir buçuk ayında adli tatil dönemi olacağından işler yavaşlar. Adli tatil sürecinde de bir haftalık tatilim var. Biraz daha sabredersem ben karlı çıkarım bu işten. Bu arada da başka planlar yapsam? Meslekte nasıl başarılı olurum bilmiyorum ki...Yüksek lisans yapsam zamanıma yazık. Hem zaten param da yok. Seminerlere falan katılayım desem kıçımı kaldırıp gitmeyeceğimi biliyorum. Bugün baronun adli tıp dersinde o kadar keyif aldım ki... Kesin yanlış meslek seçtim ben. Olay yeri incelemedir, kriminal laboratuvardır öyle şeyler yapmalıydım ben. Önceki hayatımda öyle bişeydim belki de... Kanıt dizisi, hatta flash tv deki gerçek kesit bile benim hayatımdan daha heyecanlı...

   
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...