15 Şubat 2015 Pazar

Kadınız Biz, Sadece Kadın Olduğumuz İçin Korkan Kadınlarız Biz

     Söyleyecek sözüm kalmadı. Sadece gözyaşlarım var. Sinirden, üzüntüden, nefretten. Tek diyebileceğim şey, Allah belalarını versin. Hayatımda ikinci kez bela okudum. 

     Bir insanı öldürmenin bile savunulacak bir tarafı olabilir. Mesela Özgecan'ın babası o katilleri öldürse ben o babayı savunurdum. Hırsızın da savunma hakkı vardır, açtır mesela. Ama tecavüzün savunulacak hiçbir tarafı yoktur. Sadece kendini tatmin etmek için salyası akarak bir kadının üzerine saldırmanın hiçbir açıklaması olamaz. Savunma hakkı yoktur. 

     Umarım bu ülkede hiçbir avukat o şerefsizleri savunacak kadar düşmez de, biz de mesleğimizden utanmayız.

      Biz böyle bir ülkede kadınız işte. Tecavüzcülerin beraat ettiği, kadınların sadece kadın oldukları için suçlandıkları, giydiğimiz etek yüzünden tecavüzü hak ettiğimizin düşünüldüğü, 13 yaşındaki kızın 26 kişinin tecavüzüne rıza gösterdiğine karar verildiği bir ülkedeyiz. Eline silah alan bir insan bile bir an düşünür, ömrünü hapiste geçirmeye değer mi diye, ama bu ülkede tecavüzcüler asla cezadan korkmaz. Çünkü cezalar uygulanmaz ki...

     Biz kadınız, Türk kadınıyız. Mini etek giydiğinde polise gidip şikayetçi olmaktan bile korkan, çünkü giymeseydin cevabını alacağını bilen, dolmuşta otobüste tek başına kaldığında gideceği yere gelmeden önce korkudan inen, taksiye bindiğinde durak taksisi olmasına dikkat edip plakasını bir yakınına gönderen, sokakta yürürken sürekli arkasına bakan, yanında biber gazı taşıyan Türk kadınıyız biz. 

     #ozgecanaslan

9 Şubat 2015 Pazartesi

Haftanın Tavsiyeleri #2

     Merhabalar, ikinci tavsiyeler yazısıyla karşınızdayım :)

     Müzik

     Joy FM


     Bu haftanın müzik tavsiyesi yine bir radyo frekansı olacak. Joy FM'in frekansı 100.6. Playlist yapmaya vakit bulamadığım zamanlarda en büyük kurtarıcım. Çok kaliteli, bazen eğlenceli bazen de romantik şarkılar çalıyor. Ama genel olarak romantik bir kanal. Sevgilinizle oturup sohbet ederken, yemek yerken arkadan güzel, sakin bir müzik gelmesini isterseniz, hiç düşünmeden Joy Fm'i açabilirsiniz.

     Film

     3 Idiots


     İmdb puanı : 8.5
     Yönetmen : Rajkumar Hirani
     Başrol oyuncuları : Aamir Khan, Madhavan, Mona Singh

     Bu filmi hala izlemeyen kalmış mıdır bilmiyorum, ama varsa da kalmasın. Gerçekten izlediğim en güzel filmlerden biri.
     Benim için bir film Aamir Khan filmiyse, zaten izlenebilir bir filmdir. İmdb puanı ya da başka herhangi bir kıstasın hiçbir önemi yoktur. Çünkü Aamir Khan hiçbir filmini sadece reyting ya da para için yapmıyor. Şu ana kadar izlediğim her filminde illaki çok anlamlı bir mesaj var. Her filmi aslında dünyaya anlatmak istediklerini aktarabilmek için kullandığı birer araç. Ve anlatmak istediği şeyler o kadar güzel ki, ben onu dinlemekten ve izlemekten inanılmaz keyif alıyorum. 

    
     Kendisi Hindistan'ın göz bebeği, haklı olarak. Çünkü çoğu filminde Hindistan'daki yaşam şartlarına ve insanların yaşadığı problemlere değiniyor. Ama bu sosyal mesaj kaygısı, filmlerinin kalitesinden hiçbir şey eksiltmiyor. Kendisi 14 Mart 1965 Mumbai doğumlu. Bence kesinlikle daha genç görünüyor. Kendisi şu an Kiran Rao ile evli ve üç çocuğu var. Kızı daha ergenlik çağında olmasına rağmen engelli çocuklara yardım için fon oluşturmak için bazı projeler tasarlamış. Yani çocuklarını da kendisinin sahip olduğu güzel değerlerle büyütüyor. Ayrıca bence çok tatlı ^^ 

     İzlediğim daha bir sürü filmi var ama onlar da sonraki tavsiye yazılarının konusu olsun :)

     Kitap

     Suç ve Ceza - Dostoyevski


     Aslında ilk tavsiye etmem gereken kitap bu kitaptı. Çünkü bu kitap benim için gerçekten inanılmaz özel. Hayatımda okuduğum ve okuyabileceğim en iyi kitap bu. İlk okuduğumda 8. sınıftaydım. O zamanki aklımla bile Dostoyevski'ye hayran kalmıştım. Ama daha çok Raskolnikov'a. İkinci kez okuduğumda hukuk fakültesi son sınıftaydım. Ve ciddi söylüyorum, ilk okuduğumdan çok daha fazla keyif aldım.

     Suç ve Ceza, bir gencin kendisiyle, vicdanıyla olan savaşını anlatıyor. Önce o malum kararı verme süreci, sonra da işlediği suçtan sonraki psikolojik süreci anlatıyor. Bence bir insanın kendisiyle, vicdanıyla, diğer insanlarla ve dünyayla olan savaşı ancak bu kadar iyi anlatılabilirdi. Bazı noktalarda Raskolnikov'a katılıyorsunuz, bazı noktalarda da katılmıyorsunuz. Ama düşünceleriniz Raskolnikov'un düşüncelerinden çok farklı olsa bile karaktere duyduğunuz sevgiden hiçbir şey eksilmiyor.

     Ek bilgi olarak, çoğu ankette Raskolnikov dünyada en çok sevilen roman karakteri olma özelliğini yıllardır koruyor.

     Kozmetik/Bakım

     At Kılı Vücut Fırçaları ve Bebe Yağı


     Açıkçası bu fırçaların gerçekten at kılı olup olmadığını bilmiyorum. Yani at kılının bu kadar sert olacağını düşünemiyorum. Tamam atımız yok ama arada pikniklerde Kilyos'ta falan at binmişliğim var :D Kılın kaynağını ne kadar bilmesem de kesinlikle işe yaradığını söyleyebilirim. Bu fırçaları selülit fırçası olarak da yazmışlar internette, ben selülitlerimde düzenli olarak kullanmadığım için bu konuda ne kadar yararlı olduğunu bilemeyeceğim. Kılları sert olduğundan kan dolaşımını hızlandırıyor ve bu açıdan selülitleri azaltıyor olabilir. Bendeki aynen yukarıdaki gibi, ama daha küçüklerini daha güzel şekilli olanlarını bulabilirsiniz. Watsons ve Gratislerde var. Eczanelerde var mıdır bilmiyorum.

     Benim nasıl kullandığıma ve ne fayda gördüğüme gelirsek, ben banyom bittikten sonra bu fırçaya biraz duş jeli döküp sırtıma, bacaklarıma, basen ve kalça bölgeme dairesel hareketlerle uyguluyorum. Sırtımda bir süredir sivilce ve siyah noktalar çıkmıştı, bu fırçayı kullandığımdan beri gözle görülür azalma var. Hatta devam edersem biteceğini düşünüyorum. Bacaklarımda gördüğüm en büyük etkisi ölü derileri ve batıkları baya azalmış olması. Hani pul pul bir görüntü olur ya bacakta, onu azaltıyor. Ayrıca batıkları da çıkarıyor ve oluşumunu önlüyor, bu yüzden bacaklar pürüzsüz oluyor. Kalça bölgesinde de belki selülitleri azaltır diye kullanıyorum. Bu ara squat ve bacak egzersizleri yaptığımdan bunları desteklemek için fırça ve nemlendiricilerden yardım alıyorum.


     Öncelikle bu fırçanın kılları sert. Yani öyle çok bastırarak kullanmayın, bence kuru cilde de kullanmayın. Bastırmadan, hafif hafif uygulayın. Sonra vücudunuzu durulayın ve banyodan çıkmadan ıslak cildinize bebe yağı sürün. Çünkü bebe yağı cildi hem çok rahatlatıyor hem de yumuşacık oluyor. Bendeki bebe yağı Johnson's Baby. Ama bende olandan bir daha almayacağım. Markadan memnun olmadığımdan değil. Sadece daha güzel kokan bir çeşidini seçeceğim, ayrıca kesinlikle sprey formunda olanları alın. Öyle ele dök sür ele dök sür ne uğraşacaksınız.

     Bu haftanın önerileri de böyleydi. Umarım keyif almışsınızdır. Herhangi bir sorunuz varsa yorum kısmında belirtebilirsiniz, keyifle cevaplarım :)

     Mutlu haftalar!
    

8 Şubat 2015 Pazar

İstanbul'la İlk Suşi Denememiz

     Bir aylık mecburi ayrılıktan sonra, sonunda dün sevdicekle kavuştuk. Evde baş başaydık, hasret giderdik, sohbet ettik, yemek yedik, tv izledik...Bu arada o gelmeden önce müzik açtım, kendim playlist yapmaya vakit bulamadım ama sevgili kontesce'nin blogunda öyle güzel bir playlist vardı ki açtım sayfayı oradan çaldı hep :) Yani aynı evde yaşayan çiftler gibiydik. Allah'ım nolur bize de nasip et^^ Şu an hem mutlu, hem hüzünlüyüm anlayacağınız. İkimiz de şu ana kadar suşi yememiştik. Dün yemekten birkaç saat sonra atıştıracak bir şeyler ararken, hadi bir çılgınlık yapalım dedik. Gönül isterdi ki, özel jetimizle Paris'e gidip macaron yiyelim... Ya da Japonya'ya gidip bir yandan anime cennetini gezerken diğer yandan suşileri yuvarlayalım. Ama biz Çin restoranından suşi söyledik. En çılgın halimiz haha :) Vikipedi'ye göre Japon yemeği olan suşi neden hep Çin restoranlarında o kısmı algılayamadık. Yemek sepetinde çin mutfağını seçince de japon mutfağını seçince de çin restoranları açılıyor zaten. Neyse.

     Suşi genel olarak pahalı bir yiyecek. Mesela dün iyi bir yerden yiyelim dedik, balık sonuçta garanti olsun, baktık ki 25 TL den 150 TL'ye kadar tabaklar var. İlk defa deneyecektik, sevmeme ihtimalimiz de vardı. Küçük ve ortalama fiyatlı bir tabak seçtik. İçinde 4 parça California roll, 12 parça da adını hatırlayamadığım başka bir suşi vardı. Ayrıca tabağın içinde iki tane daha minik plastik kase vardı. Birinde kalp şeklinde yeşil bir şey vardı, çok acı gibi kokuyordu, tadına bile bakamadık. Diğer minik tabakta beyaz lahanaya benzer bir şey vardı ama yosun gibi koktuğundan -büyük ihtimalle zaten yosundur- hiç yemeye tenezzül etmedik. 

     İşe önce çubukları tutmayı öğrenmekle başladık. Ben çabuk kaptım ama İstanbul'u biraz çalıştırmam gerekti :DD Bir ben bir İstanbul, tabağımızdaki üç ayrı suşi çeşidini deneyecektik. İnat ettik.




     Şu resimdekiler california roll denenler. İçlerindeki şeyler sebze mi yoksa deniz mahsulü bir şey mi emin değilim ama etrafındakiler havyarmış. Bunu hiç ama hiç beğenmedim. Yine de ikişer tane yedik. Havyarların her biri bütün ağza suşi tadı veriyor, balık yosun karışımı bir tat. Hani yemek yedikten sonra dişin arasında bir şey olur da ısırırsınız ya, havyar kalmış, bir ısırdım kıt diye bütün ağzımı balık tadı yaptı. Çok ilginç. Nasıl kaşık kaşık yiyorlar anlamış değilim. Pahalı diye de saçma sapan şeyler mi yenirmiş aaa! Sevemedim diye bok atıyorum.



     Diğer 12 suşi de bunlara benziyordu ama bazılarının içinde sadece sebze mi meyve mi ne olduğunu anlayamadığım şeylerden, bazılarının içinde de sadece balık vardı. En çok balıklıları yiyebildik. Bakın beğendik diyemiyorum, en rahat yiyebildiğimiz onlardı diyebiliyorum sadece. Ama sanırım suşi de alkol gibi, yedikçe alışıyorsun. Yani rakıyı da ilk içtiğimizde iğrenç gelmişti, bunun için de herkes aynısını diyor. Ama neden suşiyi sevmek için bu kadar kasalım ki? Bilemedim.

    Bir de yanında şu ortadan ikiye kırdığında içinden fal çıkan kağıt kurabiyelerden geldi. Çok hoşumuza gitti. Bir de tabi ki soya sosu. Soya sosu olmadan hiç yiyemezdik sanırım. İstanbul'la ikimiz de altışar tane yedik, sonra kardeşim gelince o da tadına baktı ama o da beğenmedi. Bir de küçük göründüklerine bakmayın, tamamını ağzınıza atmak zorundasınız ve ye ye bitmiyor. Elimizde kola şişesi dayanamadığımız anlarda kafaya diktik ahah :D Anlayamadığım şey ise hani filmlerde fantezi olarak kadınlar vücutlarına suşiler koyuyorlar adamlar da yiyor ya, nasıl oluyor o? Sex and the City'de vardı öyle bir sahne hatırladınız mı? Sarışın taş olan 14 Şubat için sürpriz yapıp kendini suşiyle kaplıyordu ama adam gelmiyordu. Neyse, tadı yosun balık karışımı sonuçta, sonradan İstanbul beni öptüğünde balık mı koktuk ne dedik :D He ama bize engel oldu mu hayır ^^

     Sürekli yeni şeyler denemek istediğimizden önce en merak ettiğimiz şeyle başlayalım dedik. Bir de denemelerimizde birbirimizi videoya çektik. Keşke gizli olmasaydı da yükleseydim, çok komik surat ifadelerimiz var. Kısacası, çok keyifliydi, lezzetli diyemem ama denemeye değer. :))

     

6 Şubat 2015 Cuma

Kuaför Tavsiyesi İstiyorum, Lütfen Bana Düzgün Bir Kuaför Söyleyin!!!

     Şu anda kafamda organik hindistan cevizi yağı var. Bir de streç film. Thelifeco'nun ürettiği var ya, sertifikalı olan, ondan sipariş ettim gittigidiyor.com'dan. Ama küçük bir sorunum var, eğer bu konuda bilgi sahibi olan varsa bana yardımcı olursa çok sevinirim. Şimdi bu hindistan cevizi yağı biraz ağır kokuyor. Yani evet hindistan cevizi kokusu var ama bunun yanında yoğun bir bayatlamış kozmetik ürününe benzer bir koku var. Sanırım bu aslında hindistan cevizinin suyunun kokusu. Yağı da suyundan çıkarıldığından böyle bir koku kalıyor olabilir. Çünkü duyduğum kadarıyla hindistan cevizinin suyunun kokusu, çikolataların içindeki kadar fresh değilmiş. Ama bilmiyorum şu an kendimi avutuyor da olabilirim. Yani bilen varsa lütfen yazsın!!!



     Ayrıca lütfen İstanbul Avrupa yakasında iyi bir kuaför önerin bana lütfen!!! Makas demeyin çok pahalı. Taksim, Beşiktaş, Mecidiyeköy...Yani metroyla gidilebilecek herangi bir yer olabilir, avmler de olabilir. Şu yukarıdaki fotoğraf var ya, öyle güzel ombre yapabilecek bir kuaför söyleyin lütfennn!

     Maşallah, Allah bozmasın bu hafta o kadar güzel ve sakin geçti ki... İşimde huzurlu olmak için yeni bir yöntem buldum. Bir ay içinde kaç hafta, bir haftanın içinde kaç gün sinir krizi geçiriyorum, bunun notunu tutacağım. Böylece sinir krizi geçirirken, amaan zaten birkaç gün sonra geçer diyebileceğim ve kendimi sakinleştirebileceğim. Çünkü buna ihtiyacım var, sinirlenince sonsuza kadar sinirli kalacakmışım ve her şey bok gibi gitmeye devam edecekmiş gibi geliyor. İşte bu şekilde bu histen kurtulacağım.


     İstanbulumla neredeyse bir aydır görüşemiyoruz. Benim işim ve onun sınavları yüzünden ne program yaptıysak güme gitti. Geçen haftaki programımız da iptal olunca hönküre hönküre ağladım. Ama resmen 45 dakika boyunca ağladım ve susamadım bir türlü. Yoruldum, acıktım ama ağlamam dinmedi. İş yüzünden inanılmaz stresliydim, onunla konuşmaya, vakit geçirmeye çok ihtiyacım vardı. O kadar hazırlanmama buluşmamız da iptal olunca resmen sinirlerim boşaldı. Ama şimdi maşallah baya baya iyi moralim. Yarın buluşuyoruz zaten. :))

     Arkadaşlarımın hepsi sevgilileriyle yaşıyorlar. Hem de daha ne kadardır birlikteler ki? Off resmen kıskanıyorum. Biz 6 yıldır birlikteyiz hala birlikte yaşayamıyoruz. Ama işte şehir dışından üniversite okumaya gelmek vardı. O zaman biz de her saniye birlikte olabilirdik, birbirimizin yanında uyuyup uyanabilirdik... Neyse, yine de şükür. 

      Bu ara resmen cenabetliğim üstümde. Kazak alıyorum boynu yamuk çıkıyor, değiştirmeye gidiyorum değiştirecek bir şey bulamıyorum. Hindistan cevizi yağı alıyorum bayat kokuyor. İstanbul'la buluşmak istiyorum planım bozuluyor. Yıllar sonra bulup iyi dediğim kuaför İstanbul'un defalarca dövdüğü ve nefret ettiği çocukluk arkadaşı çıkıyor... Of, neyse yine de çok şükür.

     

2 Şubat 2015 Pazartesi

Haftanın Tavsiyeleri #1

      Aklıma gelen yeni bir fikir var. Burası bir kişisel blog olduğuna göre, ürünler, kitaplar ve filmler hakkında da yorumlarımı paylaşabilirim diye düşündüm. Bugün başlıyorum. :)

     Müzik

     Voyage FM




     Hayatımın radyo frekansı bu işte. Tek kelimeyle muhteşem. Babamın tavsiyesiyle dinlemeye başladım. Babamın öğrettiği en güzel şey bu olabilir.

     Sloganı, Dünyanın Müziğine Yolculuk. Gerçekten de dünyanın en iyi müzisyenlerinin en güzel parçalarını derlemişler. İnanılmaz dinlendirici, huzur verici müzikler. Sözlü de var sözsüz de. Klasik de var, caz da, latin müziği de, romantik fransız müzikleri de... Voyage fm açıp kitap okumak, bir de kahvem varsa en büyük zevklerimden biri oluyor. Bu radyonun en güzel yönü de internet sayfasında o an çalınan müziğin adına ulaşabiliyorsunuz. O an internete girme ve ismine bakma lüksünüz yoksa da fark etmiyor, çünkü sayfada "son 12 saat" diye bir bağlantı var ve son 12 saatte çaldıkları tüm şarkıların listesi yer alıyor. Yapmanız gereken tek şey dinlediğiniz saati not alıp internet sitesinden bakmak. Ayrıca "Şarkıyı Hediye Et" bağlantısı üzerinden, o an çalan şarkıyı facebook ya da twitter üzerinden birine gönderebiliyorsunuz. İnternet sayfasında dünyanın en güzel yerlerinden çekilmiş fotoğraflar geçiyor sürekli. Sayfanın en altında da dünyaca ünlü kişilerin etkileyici sözleri geçiyor. Müzikte kalite derseniz, ilk tavsiye edeceğim kanal bu. Kesinlikle deneyin.

     Film
     
     Planet of the Apes (1968)



      İmdb puanı : 8.0 
     Yönetmen : Franklin J. Schaffner
     Oyuncular : Charlton Heston, Roddy McDowall, Kim Hunter

     Bilinen ismiyle, Maymunlar Gezegeni. Bu serinin ilk filmi 1968 yılında çekildi. Diğer filmler Maymunlar Cehennemi ismiyle çıktı ama onlar da bu filme çok yakın şeyler anlatıyormuş. Benim de izlediğim ve tavsiye ettiğim film 1968 yapımı olan.. Bana da İstanbul tavsiye etmişti, zamanıma kesinlikle değdi.

     Film gerçekten çok ilginç. Eğer maymunlarla insanların yer değiştirmiş olduğu bir gezegene düşseniz ne yapardınız? O dünyada hayvan olan sizsiniz. Film gerçekten çok fazla şeyi sorgulatıyor. İnsanlığa bakışınızı değiştiriyor. Şahsen zaten nefret ettiğim insan ırkından bir tık daha nefret etmemi sağladı diyebilirim. İzlerken çok fazla şeyi sorguluyorsunuz, aynı zamanda filmin senaryosuna da yönetmenine de hayran kalıyorsunuz. Kesinlikle izlemenizi tavsiye ederim.

     Kitap

     Kırmızı Pazartesi - Gabriel Garcia Marquez



     Roman 1981 yılında yayımlanmış. Herkesin işleneceğini bildiği bir cinayeti anlatıyor. Herkes biliyor, ama kimse nedense engel olamıyor ya da olmuyor. Marquez'in gerçekten yaşadığı bir hikaye ve gerçek olması daha da etkileyici hale getiriyor. Çünkü insanların ne kadar duyarsız, ne kadar iğrenç olabileceklerini görüyorsunuz. Gerçekte yaşanmış bir hikaye olmasaydı, yok artık derdim. İnsanlar bu kadar duyarsız olamaz, çok saçma. Kitabın sonunda cinayetin işleneceğini bilmeniz, sürükleyiciliğinden hiçbir şey kaybettirmiyor. Bu söylediğim zaten spoiler değil, kitabın açıklamasında da yazıyor.

     Kitap değil de yazar açısından eleştirime gelirsek, gerçekten samimi bir şekilde anlattığı kesin. Nobel ödülü almış ve herkes tarafından bu kadar sevilen bir yazar hakkında olumsuz eleştiride bulunmak haddime olmasa da söylemeden geçemeyeceğim bir şey var. Yazarın okuduğum tek kitabı bu değil, bu yüzden daha net söyleyebilirim ki, anlatım dili biraz daha yalın olabilirdi. Cümleler bazen o kadar uzun ki, sonuna geldiğimde başına dönmek zorunda kalabiliyorum. Ya da bir karakterle ilgili yazdığı bir cümleden sonra, ikinci bir karakterle ilgili bir yorumda bulunup yazmaya devam ediyor. Siz o an kimden bahsettiği konusunda tereddüt yaşayabiliyorsunuz. Okuduğum bir diğer kitabı da Aşk ve Öbür Cinler.



     Aşk ve Öbür Cinler - Gabriel Garcia Marquez


 
      Yayım tarihi 1994.

     Bu kitap da küçük bir kızın öyküsünü anlatıyor. Ama kızın hikayesini anlatırken, yan karakterleri o kadar iyi kullanıyor ki, çok silik sandığınız bir karakter birden çok önemli bir role sahip olabiliyor. Hikayeler gerçekten güzel işlenmiş. Orta Çağ döneminde insanların nasıl kilisenin inançları ve insanlara empoze ettiklerinin etkisinde kalabildiğini anlatıyor. Küçük bir kıza ve onun gibi diğerlerine sadece kendi inançları ve yobazlıkları yüzünden yaşatılanları açıkça gösteriyor. Bu kitabın da dili yalın değil. Ama yine de okumaya değer.

     Kozmetik

     Maybelline The Colossal Volum Express Smoky Eyes Maskara

     


     Bu rimel gerçekten tam bir dumanlı göz makyajı rimeli. Kirpikleri teker teker ayırıp gürleştiriyor. Uzatıyor da ama bence gürleştirme özelliği daha fazla. Takma kirpik etkisi var yani. One by One kadar iyi mi emin olamadım, ama kullandığınızda memnun kalırsınız. Göz altlarına dökülme yapmıyor. Kirpiklerden inanılmaz kolay temizleniyor. Hatta fazla kolay bile olabilir. 45 dk lık bir ağlama krizine girdikten sonra aynaya bir baktım rimelden eser yok. Yüzümde de eski filmlerdeki gibi siyah göz yaşı izleri kalmış. Ama dediğim gibi, 45 dk ağlamıştım, yani hangi rimel dayanabilirdi ki? 

     Garnier Saf ve Temiz 2'si Bir Arada Yüz ve Göz Makyajı Temizleme Jeli



      Fiyatı 15 TL civarı sanırım, indirimle 10 TL'ye almıştım.

      Bu ürünü almayın, almayı düşünenleri da uyarın. Nedenlerine gelirsek, jelin yapısı o kadar yoğun ki, makyaj temizleme pamuğu çıkarılan makyajı ememiyor ve temizlenen bütün makyaj dalga dalga yüzünüzde kalıyor. Rimeli temizledikten sonra bütün yüzünüz siyah makyaj kalıntısı oluyor, ayrıca gözlerinizin içi rimel kalıntılarıyla doluyor. Sonrasında kulak temizleme çöpünü ıslatıp gözümün içini temizlemek zorunda kalıyorum. Yüz makyajını temizlerken de yüzünüze jöle sürmüşsünüz gibi hissediyorsunuz. 

     İyi yorumlarıma gelirsek de, bütün makyaj çıkarma işlemini tamamladıktan sonra yüzünüzü yıkadığınızda, yüzde gezinen tüm kalıntılar suyla gidiyor ve yüz birden bire tertemiz oluyor. Yağlanma karşıtı olduğu doğru, yüzümdeki yağlanmayı azalttı. Ama bu kadar zor kullanılan bir ürünle uğraşamam gerçekten. Bir daha asla ama asla almam.

     Bu haftanın tavsiyeleri bunlar. Umarım yazıyı beğenmişsinizdir. İyi haftalar. :)

1 Şubat 2015 Pazar

Burun Estetiği, Karar ve Ameliyat Süreci

     Merhabalar! Sizlere, belki burun estetiği yaptırmak isteyenler ve süreci merak edenler vardır diye, ameliyat sürecimi anlatacağım. Öncelikle, gerçekten korkulacak bir şey olmadığını belirtmek istiyorum. İyileşme süreci çok hızlı geçiyor ve bandajlar çıktığında, insan kendini gerçekten çok iyi hissediyor. Benim ameliyatımın üzerinden 6 ay geçti, şu an sanki hep böyleymiş gibi. İnsan çabucak alışıyor yeni görünüme.

     Bence bu süreçte en en en önemli şey, seçtiğiniz doktor. Burnumuzu yaptırmaya karar verdikten sonra, en önemli süreç olan doktor seçme süreci başlıyor. Benim için bu süreç çok kolaydı, çünkü doktorum teyzemin ve annemin de doktoruydu aynı zamanda. Marmara Üniversitesi'nde profesör, bir sürü de uzmanlığı var. Dolayısıyla seçmem çok kısa zaman aldı. Doktoru seçerken, kesinlikle özgeçmişine bakın, uzmanlıklarına bakın. Açıkçası benim için internette yazılan yorumlar çok önemli değil. Neden derseniz, ben doktor ararken ilk karşıma çıkan kişi burun cerrahisinde Türkiye'nin en ünlü doktoru olan Emre İlhan'dı. Kendisiyle randevuyu bile aylar sonra alabiliyorsunuz. Ben randevumu alıp gittim, ama tam 3.5 saat bekledim. Doktor gelmek bilmedi. Kaç kişi olduk bekleyen, artık sohbet etmeye falan başladık. Daha önce kendisini ameliyat etmiş, kontrole gelen hastalar da vardı. Doktorlarından çok memnun olduklarını söylediler, ancak her seferinde en az 2 saat bekletiyormuş. En sonunda doktorla görüştüğümde de beklemekten bunalmış ve en baştan negatif enerjiyle dolu halde karşısına çıktım. Aslında güler yüzlüydü, ama bana hiç samimi gelmemişti. 6 bin TL fiyat verdi, ama tercih etmedim. Gerçekte iyi burunlar yapıyor ve çok popüler, ama gördüğünüz gibi yeterli olmuyor. Doktorun gözlerine baktığınızda size güven vermesi gerekiyor. Benim doktorum böyle işte. Çok içten gülüyordu, çok içten konuşuyordu ve ben sadece nasıl bir şey istediğimi anlatıp gerisini ona bıraktım. Yani kimi seçerseniz seçin, hem kariyeri hem de sizinle iletişimi iyi olsun.



     Doktoru da seçtikten sonra, sırada ameliyat tarihini kesinleştirmek var. Hem size hem doktorunuza uygun olan bir tarih seçiyorsunuz. Yaz aylarında şişliklerin inmesi biraz daha geç oluyor dediler, gerçekten de 6 ay geçti ama hala az da olsa şişliği var burnumun. Karşıdan bakıldığında belli olmuyor ama ben sürekli incelediğim için biliyorum. Ne kadar yazın zor olur da deseler, bence bu işe kışın girişmeyin. Çünkü hasta olma ihtimali daha fazla, üşüme, burun akması ve hapşırma ihtimali daha fazla. Ve bu insanı gerçekten çok zorlar. Bence en güzeli bahar ayı, tabi polene falan alerjiniz varsa sonbaharı seçmekte fayda var. Burnunuzun bandajının çıkması için 1 hafta gerekiyor. Benim burnumun ameliyatı kapalı yapıldı, o yüzden kanamam hiç olmadı. Burnumun içinde tampon bile yoktu, çok rahat geçti benim için. Siz de bir hafta tatil yapabileceğiniz bir dönemi seçin.

     Doktor ve ameliyat tarihi hazırsa, artık daha ayrıntılı olarak ameliyatla ilgili plan yapabilirsiniz. Öncelikle doktorunuzla konuşurken açık olun, gerçekten ne istediğinizi güzelce anlatın. Mesela benim teyzemin burun ameliyatını da doktorum yaptığı halde, hiç çekinmeden teyzeminki gibi olmasını istemediğimi söyledim. Çünkü onunki çok küçük olmuştu, herkes bayıldı gerçi, gerçekten başarılı bir ameliyattı ama ben daha doğal olmasını istiyordum. Belki de teyzemi sevmediğim için çirkin buluyorumdur emin değilim. Doktorum bana burnun yapısını çizdi, benim burnumun sorununu çizerek, anlayabileceğim şekilde anlattı. Sonra da ayrıntılı olarak hangi işlemleri yapmak istediğini anlatıp, bilgisayarda yaklaşık olarak nasıl olacağını gösterdi. Kendisine çok güvendiğimden gerisini ona bıraktım.

     Ameliyat günü geldiğinde, erkenden hastaneye gitmemiz gerekiyor. Yatağa uzanıyorsunuz, damar yolu iğnesini yapıyorlar. Gerginliğiniz geçsin diye bir sakinleştirici veriyorlar. Tabi bu uygulamalar doktora ve hastaneye göre değişir. Ameliyat saati yaklaştığında hemşireler gelip ameliyat kıyafetinizi giydiriyor. Doktorunuz sizi ziyaret ediyor ve heyecan başlıyor. İnanılmaz bir gerginlik oluyor o an. Özellikle benim gerginliğimi size anlatamam. Benim burnun yanında başka bir ameliyatım daha vardı, ayrıca bir de et beni alınacaktı. Ameliyattan sonra ciddi anlamda ağrılarım olacağını biliyordum. Ama burunda öyle ağrı olmuyor merak etmeyin. Sadece rahatsızlık hissi, o kadar.

     Ameliyattan sonra ilk uyandığınızda dilinizi ve dudaklarınızı hissetmiyorsunuz. Ben dudağımda bant var sanmıştım, meğer dudağım kurumuş. Ağzınızdan hortum girdiğinden boğazınız da yutkunurken acıyabilir, birkaç gün sonra geçiyor. Burnunuz baya şiş oluyor, bandajlı ve ilaçlı. Benim burun ameliyatım kapalıydı. Kapalı ameliyatta burnun üstündeki deriyi açmıyorlar, üst dudağın içinden, burunla birleşen yerden giriyorlar ve oradan ameliyatı mikro aletlerle yapıyorlar. Üst dudağımın içinde de kendi kendine eriyen dikişlerden vardı ama acımıyordu hiç. Burun ameliyattan yeni çıkmış olduğundan ve kapalı ameliyat olduğundan ağzımı açıp yemek bile yiyemedim ilk gün. Gözlerinizin üzerine de üç gün boyunca sürekli buz koymalısınız. Çünkü koymazsanız yüzünüz şişip morarabilir. Özellikle göz çevresi baya morarır. Benim yüzüm ameliyattan sonra hiç morarmadı, bunu da doktorumun tecrübesine bağlıyorum. İkinci gün ağzımı azıcık açıp yemek yiyebilmiştim. Bu arada bir hafta boyunca burnunuzun kesinlikle ıslanmaması gerekiyor. Ama saçlar da yüz de yağlanıyor ve insan kendisini çok kötü hissediyor. Bu yüzden ben dikkatli bir şekilde yaptım temizliğimi. Benim saçlarımı annem yıkamıştı. Kartondan poşetler olur ya, onlardan birini kesip kenarlarını pamukla kaplayıp yüzümün etrafına maske yapmıştı. Saçlarımı yıkadı ama yüzüm hiç ıslanmadı. Yüzünüzün temizliğini de dikkatli bir şekilde, burnunuzu ıslatmadan yapabilirsiniz. Benim burnumdaki bantları bir hafta sonra çıkardı doktorum, plastik alçıyı da tabi. Ondan sonra üstüne daha bant yapıştırmadı, zaten yara yoktu dediğim gibi. Benden bir gün sonra da Prag burun ameliyatı olmuştu. Onun ameliyatı açık ameliyattı, kapalı için burnu küçükmüş diye açık yapmış doktoru. Bir ay boyunca şişlikleri hiç inmedi, gözleri inanılmaz kanlandı ve benden çok daha zor bir süreç geçirdi. Ama hem onun cildi çok daha hassas, hem de açık ameliyatın iyileşme süreci daha uzun. Gözlerin etrafında morluklar vardı bir de, ama zamanla geçti, onun burnu da çok güzel oldu.

     İşte ameliyat süreci böyle. Zorlukları da var ama çabuk geçiyor. Sonrasında profilden biri size bakıyorken bir şaşkınlık oluyor. Ben önceden çok rahatsız olduğumdan hemen profilimi göremeyecekleri bir şekilde kafamı çevirmeye çalışıyordum, fotoğraf çektirirken çok rahatsız oluyordum. Sevgilimi öperken bile zorluk çıkarıyordu bana :) Ameliyattan sonra birileri profilden baktığında yine kafamı çevirme ihtiyacı hissettim, sonra güzel göründüğünü hatırladığım kısım çok güzeldi. Sonra yavaş yavaş öyle alıştım ki, sanki burnum hep böyleymiş gibi gelmeye başladı. Sonuçta çektiğim sıkıntılara değdi yani.

     Eğer sormak istediğiniz bir soru olursa, yorum bölümünde sorabilirsiniz. Ya da daha özel sormak isterseniz strawberryy.fieldss@gmail.com adresine mail atabilirsiniz, mail adresimi sürekli kontrol ederim. Keyifle cevaplarım sorularınızı. Çok öpüyorum!
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...