16 Ekim 2014 Perşembe

Arkadaşlıkta Egoistliği Kaldıramıyorum

      Arkadaşlık konusunda en büyük kıstasınız nedir? Benim kıstasım sadece güven diye düşünürdüm hep. Arkadaşlarımın karakteri ve tercihleri ne kadar farklı olursa olsun, ortak bir noktada buluşabileceğimiz bir konu illa ki çıkar, yeter ki güveneyim. Güvenimi kıran bir insanla da hiç eskisi gibi olamam. Affetmeyi öğrendim, ama eskisi gibi olmak bana doğru gelmiyor. Çünkü insanlar bazı konularda hiç değişmiyor. Şu sıralar Vegas'la ilgili gözlemlediklerimden sonra ondan inanılmaz soğudum. Ve anladım ki tek kıstasım güven değil, bir diğeri de egoistlik.

     Vegas'ı kısaca hatırlatmam gerekirse, kendisi en yakın arkadaşım Paris'in yakın arkadaşıydı ve üçlü buluşmalardan sonra biz de çok iyi arkadaş hatta dost olduk. Benden çoğu konuda çok farklı, aslında dışarıdan baksam onunla arkadaşlık etmeyeceğime eminim. Konuşurken sürekli gereksiz İngilizce kelimeler kullanan, sürekli kendini anlatan, aşırı derecede yüksek sesle gülen, yavşaklarla takılmaktan hiç rahatsız olmayan bir insan. Aslında şu an size çok yargılayıcı görünebilirim ama bir gün bir arkadaşı yanımıza oturup saçma sapan konulardan konuşup konuyu Vegas'ın iç çamaşırına hatta mastürbasyona kadar getirmişti. O derece yavşak. Vegas onunla görüşüyor, rahatsız olmuyor bile. Ben artık Vegas ve Paris'le buluşurken sınır koyuyorum, mesela asla Beatles Cafe'ye gitmiyoruz, çünkü bütün garsonlarla vıcık vıcık takılıyorlar. Birbirimize uyum sağlamaya çalışarak dostluğumuzu sürdürüyoruz. Daha doğrusu sürdürüyorduk. Paris benim kardeşim gibi, onunla dostluğum böyle sebeplerden bitmez ama, Vegas'tan cidden soğudum.



     Demin de dediğim gibi egoistliğe tahammül edemiyorum. Düşünün ki, sürekli yüksek sesle kendisini, iş arkadaşlarını, iş arkadaşlarının hayatlarını anlatan bir reklamcı. Ama kendisine asla reklamcı ya da sanat yönetmeni demiyor, çünkü o art director. Ayrıca o hiçbir şeye odaklanmıyor çünkü fokuslanıyor. Ben bir şey anlattığım zaman bazen dinliyor, gerçekten çok dertleştiğimiz zamanlar da oldu ama çoğu zaman aklına kendisiyle ilgili anlatacağı şey gelmiş olduğundan bana yorum yapmadan kendi hikayesine geçiyor. Hatta bazen benim lafımın bile bitmesini beklemiyor. Her buluşmamız çoğunlukla ondan ibaret oluyor. Bunlara rağmen arkadaş arkadaştır, insanları eksik yönleriyle kabul etmeliyim, onlar da beni eksik yönlerimle kabul ediyorlar dedim ve hiç sorun etmedim. Reklamcılığa junior olarak başladı ve art director oldu, çok iyi bir ajansta çalışıyor, gerçekten başarılı. Ve ben şu ana kadar her başarısı için onu uzun uzun tebrik ettim, yüreklendirdim, sen yaparsın dedim, gurur duyuyorum seninle dedim, ona sorular sordum, ilgi gösterdim. İlk defa ben bir şey başardım ve işe girdim. Stajyer kimlik kartım oldu, iş başvurularına gittim ve ilk iş günüm geldi çattı. Stresten ve korkudan gözüm bir hafta boyunca seğirdi. Ama Vegas bir kere bile aramadı. Whatsapptan grup konuşmasına yazdığım halde, her şeyi bildiği halde, bir kere bile aramadı. Daha iki gün çalışmıştım ve bayram tatili girmişti. Ben de grup konuşmasına ne ballıyım yazmıştım. Ondan sonra özelden tebrik etmek istedim bebeğim yazdı. Ama sadece bu kadar. Telefonun bozuktu anladık, özelden yazmak için bile benim dolaylı hatırlatmama ihtiyaç duydun anladık. İnsan bir arayıp ilk günün nasıl geçti, mutlu musun diye sormaz mı? En alakasız insanlar bile yanımda oldu ama tek aramayan Vegas'tı. Benim için gerçekten mutlu olmadı demek ki. Belki de hoşuna gitmeyecek kadar ya da mutlu olacak kadar umursamadı. İlgi onun üstünde değilse umursamasına gerek yok çünkü.

     Sırbistan'da biriyle tanıştı, daha bir ay bile olmadı çıkmaya başlayalı, bayramda Sırbistan'a gitti. Beni hiç aramamıştı ama bugün aradı. Whatsapptan döndüm ona, buluşalım dedi. Ben eminim ki bütün buluşma Sırbistan'la ilgili bir sempozyum şeklinde geçecek. He bir de başkasıyla buluşacakmış aslında ama o başkası gelene kadar kahve içecekmişiz. Daha bir sürü şey oldu aslında ama hangi birini yazayım. İnsanlar bazı konularda hiç değişmiyor. Açıkçası umurumda da değil. Buluşmaya tabi ki gitmedim. Ama sonuç olarak ben anladım ki egoist insanlarla yapamıyorum. Ben arkadaşlarımın değer verdikleri her şeye değer verirken onlardan böyle karşılık alınca yediremiyorum. Belki de fazla tepki verdim, ama cidden siz olsanız bir telefon dahi beklemez miydiniz?

14 Ekim 2014 Salı

Stajyerlik mi, Kölelik mi ?

      Stajyerliğe başladığımdan beri meslekle ilgili çok şey öğrendim. Daha sadece bir hafta çalışıyor olsam da bana o kadar çok iş verdiler ki şimdiden tecrübe kazandım. Ama şöyle de bir zorluğu var, bu yoğunluk kafamı karıştırıyor. Her gün adliyeye gitmem gerekiyor ama yapacağım iş bir iki dosyayla sınırlı olmuyor. Bazen günde 6 dosyaya kadar çıkıyor. Verdikleri her iş için de yapmam gerekeni kısaca anlatıyorlar. Daha önce kim olduğunu bilmediğim insanlarla ilgili dava dosyaları var ve dosyada neler olmuş hiçbir fikrim yok. E onlar bir anda anlatıyorlar ama bazen birbirine karışabiliyor bilgiler. Her şeyi yazmaya çalışıyorum. Ama bugün gerçekten ilginç bir şey oldu.

     Dosyanın ayrıntısını tabi ki veremem ama kısaca anlatmam gerekirse, yapacağım iş başka bir avukatın işiydi. Vezneye parayı yatırırken her zaman kendi avukatımın ismini söylerim ve bu sefer kimin ne işini yaptığıma dair hiçbir fikrim yoktu çünkü anlatmadılar. Beni pek uyarmadılar. Sırf yorgunluktan ya da alışkanlıktan kendi avukatımın ismini söylesem şaşılacak bir şey olmazdı. Ama biraz da gerilerek diğer avukatın ismini verdim. Ama beni uyarmadıkları için de doğru mu yapıyorum acaba diye düşündüm. Adliyeden çıkıp servise bindim, avukatım aradı. Benim telefonu açtığımı fark etmedi. Bu ara ben avukatımın patrona söylediklerini duydum. "E her şeyi de teker teker hatırlatamam ki, kaç kere söyledim!" Benimle ilgili konuştuklarına emindim, bir anda gerçekten yanlış bir şey yaptığımı düşünüp korktum. Sonuçta işte 6. günüm ve her gün kaç tane dosyaya bakıyorum. Yanlış yaparsam bu şekilde tepki vereceklerini tahmin edemezdim. O an avukatım bana döndüğünde söyleyeceği şeyden çok korktum. Çünkü belli ki bütün yanlışlığı benim üstüme yıkacaklar, ve her şeyi de hatırlatmak zorunda olmadıklarını söyleyeceklerdi. Avukatım "Parayı yatırırken kimin adına yatırdın?" dedi. Söylediklerini duyduğumu fark etmemişti büyük ihtimalle. Çok şükür ki doğru isimle yatırmıştım. Bana diğer avukat adına işlem yapacağımı sadece bir kere söyledi, ve diğer konularda uyarma gereği duymadı. Söylediklerini duyduğumda gerçekten üzüldüm. O an yapamadığım en küçük bir şey için nasıl tepki verileceğini gördüm. Arkamdan Moira kesin yanlış yapmıştır diye düşünüldüğünü hissettim. Onca dosya yığmalarına rağmen hiç yanlış yapmadığım halde.


     Gerçekten çok riskli bir iş stajyerlerin yaptığı. Sonuçta yanlış bir şey yaparsak insanlar hak kaybına uğruyor. Hukuk fakültesinden çıkınca öyle bir dünyayla karşı karşıya kalıyoruz ki, fakültede biz ne öğrendik diye kendimize soruyoruz. Bize hangi durumda ne karar vereceğimizi, hangi maddeye gideceğimizi söylüyorlar ama bir dava açmak için bile adliyede iki saat nasıl koşturulur öğretmiyorlar ki... Bunun dilekçesi var, itirazı var, temyizi var! Biz nereden bilelim nasıl yapacağız? Demek ki patron avukata bana vezne kısmını ayrıca hatırlatmadı diye kızdı ki o da her şeyi de ben mi hatırlatacağım diye yüksek bir ses tonuyla cevap veriyordu. Enerjim düştü. Korktum.

     Hani derler ya icra memurları ve kalemler avukatlarla anlaşamaz diye. Kalemler neyse, güler yüz gösterirseniz iyiler ama icra memurları gerçekten işkence ediyor. Dosyaya bakmam lazım ama dosya yok. İki gün gittim geldim, ama bir insan evladı yardım etmedi. Koca arşive tek başıma baktım ama yok. Ben dosyamı bulamadım yardımcı olur musunuz diyorum, valla ben de dosyalarımı bulamıyorum diye yarım ağızla azarlıyor. Tamam da arkadaşım sen burada icra memuru olduğun için para alıyorsun, ben de bu dosyanın içindekini idare edince para alıyorum. Yani işini yapıyorsun sonuçta. Gerçekten yoruluyorlar anlıyorum ama ben de çok yoruluyorum. İnsan gibi davranınca keşke insan gibi karşılık verseler...

     İşe giderken gerçekten keyif alıyorum ama bugünkü olay beni gerçekten üzdü. Ses tonu gerçekten kırıcıydı. Ama sonuçta alışmam lazım. Bu işler hep böyle değil mi?

7 Ekim 2014 Salı

Bu Seneden Beklentilerim Neler? Hepimiz Bu Mimi Yapalım!

      Biliyorsunuz ki her yıl Eylül ayında hedef listesi yapıp, bir sene boyunca başarmak istediklerimi yazıyorum. Blogun sağ tarafına da bu listeyi koyuyorum ki gerçekleştirmem için hevesim olsun ve en azından boşladığım zaman kendimi sorumlu hissedeyim. Bu yıl Eylül ayında yapamasam da şimdi yapacağım. Bakalım listemde neler varmış.


2014 Hedeflerim
  • Okulu iyi bir ortalamayla bitirmek
  • Adliye stajını başlatmak ve iyi bir büro bulmak
  • Sevgiliyle yeni bir şehir görmek
  • Yıl sonunda 20 kitap bitirmiş olmak
  • İngilizce kursunu Advance seviyesinde tamamlamış olmak
  • Piyanoda 5 yeni parçayı mükemmel çalmak
  • Para biriktirmek

      Açıkçası çok ayrıntılı bir liste hazırlamamışım ve hiç güncellememişim. En azından okuduğum kitapları ve çaldığım parçaları eklemeyi ve başardıklarımın yanına işaret koymayı falan düşünmüştüm. Ama bu seneden hiçbir beklentim mi yokmuş ne, şu hale baksanıza! Halbuki hayatımda en çok değişiklik bu yıl oldu.

Okulu iyi bir ortalamayla bitirmek
     Bölümüm hukuk olduğu için 2.50 nin üstünde bir ortalama bile benim için iyi sayılıyor. Tabi çok daha yüksek yapanlar da var ama çok inek bir öğrenci değildim, dolayısıyla bu hedefimi tamamlanmış sayıyorum.

Adliye stajını başlatmak ve iyi bir büro bulmak
     İşte bu hakkıyla gerçekleşmiş tek hedefim sanırım.

Sevgiliyle yeni bir şehir görmek
     Maalesef bu gerçekleşmedi. 2012 kışında Uludağ'a, yazında da Bodrum'a gittik. Geçen yaz Kuşadası'na gittik ve bundan sonra her yaz bir yere gidelim diye düşündük ama bu yaz olmadı. İstanbul dil eğitimi için İngiltere'ye gitti, ben de estetik ameliyat oldum. İkimiz de ailemizden alabileceğimiz krediyi aldık ve ne paramız ne de zamanımız kaldı...

Yıl sonunda 20 kitap bitirmiş olmak
     İki yıldır utanmaktan bıktım ama yine bitiremedim. Ne zaman bir kitaba başlasam sınav dönemi böldü, ya da sınav dönemlerinde okuyasım geldi, bilmiyorum. Ama bu sene kesinlikle yapacağım. 

İngilizce kursunu advance seviyesinde tamamlamış olmak
     Bu hedefimi de gerçekleştirim.

Piyanoda 5 yeni parçayı mükemmel çalmak
     Yeni parçalar çaldım, ama mükemmel hale getirene kadar çoktan başka bir parçayı gözüme kestirmiş oldum ve kusursuz hale getiremeden bıraktım.

Para biriktirmek
     Öncelikle şu soruyu sormak istiyorum. Hangi para? Bütün hayati ihtiyaçlarımı ve lüks ihtiyaçlarımı annem karşılıyor. Sadece harçlığımı babam veriyor. Anneme bu kadar yük olduktan sonra üstüne harçlık da isteyemem. Estetik ameliyat yaptırdım diye çok paramız falan var sanmayın, annem bu sene onu çok mutlu ettik diye cömert davrandı. Yine parayı dikkatli kullanma moduna girdik bile. Babam da harçlıkları aksatınca zaten elimdeki zar zor yetti. Kısacası hiç biriktiremedim, hatta bankaya borcum var.
                                                                         **                           **                                **

     Yedi hedeften sadece 3 tanesini gerçekleştirmişim. Normalde olsa ne kadar kötü bir durum diye söylenip dururdum. Ama bu listede olmayan çok şey başardım. Mesela annemi estetik ameliyata ikna ettim, psikolog seanslarımı çoktan tamamladım ve öfke kontrolünü öğrendim. Artık eskisi gibi her şeye sinirlenip kendimi kötü durumlara düşürmüyorum. Açıkçası hem aile hayatım, hem ilişkim hem de arkadaşlıklarım için bu öfke kontrolü çok şey değiştirdi. Her şey dengeye oturdu sanki. Nasıl söyleyeyim, her şey paralel bir şekilde düzenli ilerliyor gibi hissediyorum. Bu iç huzur beni ne kadar mutlu etti tahmin edebilirsiniz. Sürekli iç sesimden, psikolojimden, yargılamalarımdan ve sinirimden yakınıyordum ve bunları çoğunlukla geride bıraktığımı düşünüyorum. Ama önümde daha çok yol var. Terapi için psikologumun verdiği kitabın henüz yarısına bile gelmedim. Öfke sorunu olan biri varsa bu kitap hakkında bilgi verebilirim. Bana çok yararı oldu. Bunların dışında bu sene bir sürü film izledim, kurs dışında da ingilizce çalışmaya devam ettim.


      Şimdi yeni liste zamanı.

> Bir senelik zorunlu stajımı tamamlamak, mümkünse aynı ofiste.
> Terapi kitabımı bitirmek
> Vücut ve ruh sağlığıma önem vermek, spor ve meditasyon yapmak
> Para biriktirmek
> Sevgiliyle yeni bir şehir, hatta ülke görmek
> Yıl sonunda 20 kitap bitirmiş olmak
> Piyano çalma konusunda kendimi geliştirmek
> IELTS ya da TOFFLE sınavına girmek, en azından girebilecek yeterlilikte olmak
> Avukatlık ruhsatımı almak

     Bakalım bu hedeflerimin ne kadarını gerçekleştirebileceğim? Allah uzun ömür ve sağlık versin herkese. Bütün hayallerimizi gerçekleştirelim inşallah :) 
     Ben de sizlerin hedeflerinizi merak ediyorum. O yüzden mim başlatmak istiyorum. 2015 yılından beklentilerinizi ve gerçekleştirmek istediğiniz en az beş hedefi yazın. Deeptone'u, Vişne'yi, Spotty'yi, Dördüncü Tekil Şahıs'ı, Uzun Saçlı Kel Adam'ı ve Maya'yı mimliyorum. İsteyen herkes de bu mimi yapsın. Bakalım bloggerlar olarak en çok ne istiyoruz? Takip edebildiğim kadar edeceğim ve en çok isteneni bulacağım! Mottomuz yukarıdaki fotoğraftaki gibi Dream It, Wish It, Do It olsun. Ve yazımızı bu fotoğrafla paylaşalım.

6 Ekim 2014 Pazartesi

Yeni İşim

      Hayatımda bu sene çok şey değişti. En büyük değişim karakterimde olsa da, somut olarak en güzeli bir işe girmiş olmam. Kaç günlük uğraşlarımdan sonra en sonunda 24 Eylül'de adliye stajımı başlattım. 25 Eylül'de doktora kan testi sonuçlarımı götürdüm ve ilaçlarımı aldım. Yani en sonunda iş başvurusu yapacak konuma gelip evime yakın yerlere başvurdum. Ve ikinci iş görüşmemde kabul edildim. Açıkçası ofise ilk girdiğimde "Buraya beni hayatta almazlar, çok güzel!" diye düşünmüştüm. Neden böyle düşündüm ben de anlam veremedim. Tam tersi kendime güvenip, "Burası tam bana göre." demem gerekirdi. Ama çok şükür ki ben kendime güvenmesem de onlar bana güvendi ve aynı gün "Yarın başlayabilir misiniz?" diye aradılar. Nasıl mutlu oldum anlatamam. Geçtiğimiz çarşamba ve perşembe çalıştım, cuma hemen bayram tatiline girdim. Bu hafta da üç gün çalışıp haftasonu tatili yapacağım. Ama ilk iki gün gerçekten yoruldum.

      İşin ilk günü mutfaktaki kadın da sekreter de inanılmaz iyi davrandılar. Ofisin ne kadar yoğun olduğundan falan bahsettiler. Daha ilk günden baya yoruldum ve telefonumu da not defterimi de mahkeme kaleminde unuttum. Akşam da adliye servisinin sonuncusunu kaçırdım ve o yorgunlukla metrobüs ve metroyla ofise dönmek zorunda kaldım. O akşamı telefonsuz geçirdim. Zaten büroda da ertesi sabaha iş verdikleri için adliyeye gitmem gerekiyordu. Neredeyse servisi kaçırıyordum. Telefonumu aldığımda da sadece %1 şarjım kalmıştı. Binadaki bir yerde taktım şarja ama o kadar elektrik kullanılıyor ki, hem şarj dolmuyor hem de telefon da şarj aleti de aşırı ısınıyor. %4 falan doldu ama işlerim olduğundan kalkmak zorunda kaldım. Hem avukatı aramam lazım hem de bazı belgelerin fotoğrafını çekip avukata göndermem lazım. Çaresiz kaldım gittim icra müdürlüğüne. Zaten kalabalık. Telefonun düğmesine bastım bu sefer de bir baktım olan şarjı da bitmiş ve telefon kapanmış. Müdürün masasının yanındaki prize taktım. Telefonu açmaya çalışıyorum ama pin kodunu bir türlü kabul etmedi ve puk kodu istedi. Oradan bir memurdan avukatı aradım, nasıl olsa adliyenin wifindan bağlanıp whatsapptan fotoğraf gönderirim diye düşünüyorum ama wifi çekmiyor. Turkcell'i arayıp puk kodumu öğrenmem lazım ama kaç kişiye sordum Turkcell kullanmıyorlar. Müşteri hizmetleri numarası da farklı telefondan arayınca farklı ve ben onu hatırlamıyorum. Ptt'den ankesörlü telefon kartı aldım sevgilimi aradım müşteri hizmetleri nosuna interetten baksın diye ama sonra bir baktım wifi açık. İnternetten buldum numarayı, ankesörlü telefondan arayacağım ama tc kimlik nomu giremiyorum. Babamı aradım ondan rica ettim, çok şükür puk kodunu gönderdi de hallettim. Ama elimde dosyalar, ankesörlü telefon omuzumla kafam arasında, sinirden ağlayacak moddaydım. Yani ilk iki gün bu kadar yoğun geçti. Ama yine de çok mutluyum. İşe giderken lanet etmiyorum asla, tam tersi mutluyum. Bence en önemlisi de bu.


      Şu an kafama takılan tek şey kardeşimle aynı odada uyuduğumuz için yatma saatlerinde sorun yaşamamız. Kardeşim de hukuk fakültesini kazandı ama özel okul olduğundan aynı anda çalışıp harçlığını çıkarmak istedi ama part time ve akşam 7-12 arasında çalışıyor. 12 de eve geldiğinde biraz oyun oynamak istiyor ama ben de 1-1.30 arası yatmak istiyorum. Pc masası yatağımın dibinde olduğundan klavye ve fareye devamlı basıldığı zaman uyumak mümkün değil. Dün gece saat 3'te bile oyuna devam etmek istedi ve "Zaten işten 12'de geliyorum." deyip sinirlendi. Yani ne yapacağız bu durumu bilmiyorum. Onunla kavga etmek istemiyorum çünkü evde huzursuz olmak en sevmediğim şey, herkes için öyledir eminim. 

     Polikistik over rahatsızlığıma gelirsek, kan testi sonuçlarını doktora verdim, ultrasonla da tekrar baktık. Kistlerin tedavisi için 6 aylık bir süreç varmış. Bu arada doğum kontrol hapı ve ödem atıcı başka bir ilaç daha verdi. Zayıf olduğumdan ve kistler küçük olduğundan tedavi daha kolay bitecekmiş. Kesinlikle kilo almamam ve çok su içmem gerekiyormuş. 2 ayda bir kontrole gideceğim ve inşallah altı ay sonra bundan kurtulmuş olacağım.

      Bu arada kurban bayramınız mübarek olsun. Benim için tatil dışında çok bir şey ifade etmiyor çünkü bayramlaşacak çok kimsem yok. Annem, babam, ananem ve bazı tel görüşmeleri. Ananem zaten iki kat üstümüzde oturuyor. Öyle misafirlerimiz falan olmaz, kimseye de gitmeyiz. Gidecek insan yok zaten. Ananemler kurban kesti ama yine geçen seneki sebepten kavurmayı bile doğru düzgün yiyemedim. Sizlerin evlerinizde nasıl oluyor bilmiyorum ama bizde kurban kesildikten sonra ananeme getiriyorlar ve bütün kesme işlerini evde hallediyorlar. Hayvanın eti daha sıcak olduğundan ev öyle ağır bir sıcak et kokusuyla doluyor ki ben mide bulantısından eve giremiyorum. Ama o kokuyu aldıktan sonra da kavurmasını yiyemiyorum çünkü aynı koku ona da sinmiş gibi geliyor bana. Midem bulanıyor. Allah affetsin ama her kurban bayramında vejetaryen olasım geliyor. Günlük hayatımızda da et yiyoruz farkındayım ama, birkaç saat önce canlı olan ve hala sinirleri kıpırdayan bir hayvanı bütün olarak görünce çok kötü hissediyorum. Hatta bazen hayatta kalmak için başka canlıları acı vererek öldürmemiz ne kadar doğru diye kendimi sorguluyorum. Şok yöntemiyle öldürünce hiç canları yanmıyormuş, bir saniyeden kısa sürüyormuş. Ama bayramda boğazları kesiliyor ve kestikten sonra bile birkaç saniye hatta dakika boyunca acı çekmeye, kıvranmaya devam ediyorlar. Hatta çok beklemeden derisini yüzmeye başlıyorlar. Yani boğazı kesilerek kurban edilmesi sanırım kurban şartlarından biri. Açıkçası çok ayrıntılı bilmiyorum, keşke Kur'an'dan okusak da bilsek ayrıntılarıyla. Neyse işte, her bayramda böyle oluyorum. Sizin bayramınız nasıl geçiyor?

      
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...