16 Temmuz 2014 Çarşamba

Her Zamanki Geçtiği Gibi Hızlı Geçsin Zaman

     Hayatımın en zor günüydü geçtiğimiz pazar. Zaten önceki gece sadece 2.5 saat uyudum. Uyumak istemedim çünkü uyuyunca sabah olacaktı ve İstanbul'u gönderecektim. Ama sonuçta zaman geçti ve ben İstanbul'u gönderdim. Arabadayken elini tuttum bol bol, öptüm yanaklarından ama annesi arabayı kullandığından çok yaklaşamadım. Annesi zaten benden de kötü durumdaydı. Beşiktaş'ta benimle selamlaşmak için arabadan indiklerinde daha ağlamaya başlamıştı. O da tek çocuğundan ilk defa ayrı kalacak anlıyorum tabi. Havaalanına gittiğimizde de zaman hızlı geçti. Ama ne hikmetse İstanbul pasaport kontrolden geçip artık ulaşamayacağımız alana girdiği anda inanılmaz yavaşladı. Sürekli onu üzmeyeyim diye kendimi tuttum. O da annesi ve benim için kendini o kadar sıktı ki hiç üzüntüsünü belli etmedi ama meğer bizden ayrıldıktan sonra kötü olmuş. İstanbul gittikten sonra biz annesiyle kaldık bir başımıza. Ağlaştık biraz. Annesini severim çok tatlı kadındır. Gerçi ben onu dünyaya getirdiği için seviyorum annesini. Önceden karakter olarak da benziyoruz sanıyordum ama sadece ikimiz bir gün geçirince aslında o kadar aynı olmadığımızı anladım.


     Havaalanından İstanbul'un uçağının kalkma anonsuna kadar çıkmadık. Bu arada İstanbul gittikten sonra annesiyle takılacaktık biz birbirimizin moralini düzeltiriz diye. Bindik arabaya ama bir türlü nereye gideceğimize karar veremedik. Yani ben kendimi çok kararsız sanıyordum ama annesi benden belki on belki yüz kat daha kararsız. Bir yere karar veremeyince kilyos tarafına doğru devam ettik, orada yol üstünde çok güzel bir yere denk geldik. Kahvaltıcı ama öğleden sonra da barbekü yapılabiliyormuş. Oraya gittik. Kahvaltıya bile zor karar verdik, aslında ben çok daha hızlı karar veririm, alışveriş yaparken kararsızımdır ama müstakbel kayınvalidem her alanda kararsız. :)) Ama o kadar tatlı bir kadın ki hiç o kadar kararsız olduğunun, garsonun sinirlendiğinin farkında olmadan tatlı tatlı şeyler söyleyip garsonu da beni de güldürdü. İstanbul'a sordum, o da dünyanın en kararsız insanıdır dedi. Sen yapmaman gereken tüm hataları yapmışsın, onlayken asla acaba demeyeceksin, sen karar vereceksin dedi. Güldük baya. :)) Tabi bunu daha dün akşam Tango'dan konuşabildik. O gün annesiyle değişik geçti yani. Ben kendim çok ağlayacağım sanıyordum ama meğer ben güçlüymüşüm. Annesini daha çok teselli ettik. Ama ne oldu biliyor musunuz!? Annesi bize gel akşam yemeğine dedi!!! Çok mutlu oldum ama gitmedim. Çünkü babası ve anneannesi evde olacaktı ve ben İstanbulsuz düşüp bayılırdım. Akşam beni evime bıraktı. Sonra biz gece İstanbul'la konuştuk tangodan ama morali inanılmaz bozuktu. Hani demiştim ya çok özel bir şey vereceğim diye, saçımı kesmiştim ucundan onun için. Baktıkça özlem giderir diye. Ama o saç beni arkasında bıraktıktan sonra o kadar koymuş ki ona, o kadar özlemiş ki beni. Ben geri dönmek istiyorum dedi. Nasıl üzüldüm o haline, yalnızlığına anlatamam size. Sonrasında moralini düzelttim biraz ama Paris ve Dubai'nin yanına gidip ağladım da ağladım. Sanki vücudumun, ruhumun yarısını koparıp bir yere atmışlar gibi. Gerçi hala öyle eksik hissediyorum ama daha iyiyim. Çünkü İstanbul daha iyi, birileriyle tanışmış orada ve biraz da olsa keyfi yerine gelmiş. Ama doğru düzgün yemek yiyemiyor. :( Çünkü kötüymüş yemekler.

     Günler böyle geçerken, benim ameliyat günüm de geldi çattı. Dün Sidney ile kan almaya gittik. Sidney benim Almanya'da yaşayan biricik kuzenim. Benden 5 yaş küçük ama çok olgun  ve en yakın arkadaşlarımdan biri aslında. Her kan aldırdığımda yaşadığım mide bulantısı ve bayılma olayını dün yaşamadım. Hem Sidney yanımdaydı, hem vişne suyu içtim hemen, hem de bir çocuktan ilham aldım. David adında bir çocuk, instagramda gördüm onu. 12 yaşında ama 22 ameliyat geçirmiş. Allah yardımcısı olsun. Neyse işte. Sonuçları aldım, doktoruma fakslamam lazım. Cumartesi Allah'ın izniyle ameliyat oluyorum sonunda. Sağdaki hedef listemde vardı estetik ameliyat, onu yapmış oluyorum böylece. Ameliyattan sonraki bir hafta zaten anca kendime gelirim. Ondan sonraki bir hafta da yeniliğin heyecandı derken geçse, 3 haftayı tamamlamış oluruz ve İstanbul'un gelmesine sadece 3 hafta kalır. Şu ana kadar ameliyatı hiç düşünmüyordum, aklım hep İstanbul'daydı ama şimdi heyecanlanmaya başladım sanki. :)

11 Temmuz 2014 Cuma

Doymaya Çalıştıkça Daha Çok Acıkıyorum Sana

     Göğsüme bir öküz oturdu, öyle bir oturdu ki nefes alamıyorum. Dün İstanbul gelmişti bana. Bütün gün başbaşaydık. İkimiz de 6 haftalık ayrılıktan önce son birlikte oluşumuz olduğunun farkında olarak birbirimize doymak istedik, o kadar çok sarıldık, o kadar sessiz kaldık ki... 6 hafta çok uzun bir süre değil belki, ama biz 5.5 senedir ilk defa ayrı kalacağız. Allah'a binlerce kez şükürler olsun ki iletişim çağındayız ve her gün görüşebileceğiz. Yine de, kendime ne kadar bunları söylesem de göğsümdeki öküz kalkmıyor!


     Pazar sabahı havaalanına annesiyle ben götüreceğiz onu. Allah güç versin bana o gün. Suda akmayan rimel süreyim bare. O kadar düşüncenin arasında aklıma ne geliyor değil mi :) Kadın olmak böyle işte ne yapalım. Dün bile İstanbul giderken tutamadım göz yaşlarımı. Pazar günü tekrar sarılabilecektim ama tutamadım işte. Vedalaşmanın ne kadar zor olduğunu yeni anladım. Biliyorsun ki 3 gün sonra sarılmak istediğinde sarılamayacaksın. Şu anda yanında. "Şu an" ın içine öyle bir girmeye çalışıyorsun ki. Bal rengi gözlerine bakabildiğim kadar bakmaya çalışıyorum, sarılabildiğim kadar sarılıp, koklayabildiğim kadar koklamak istiyorum. Ellerimi saçlarının arasından çekemiyorum. Doymaya çalıştıkça daha çok acıkıyorum ona sanki. Kapıdan çıktı, gülümsedim ama kapıyı kapatır kapatmaz o kadar güçsüz düştüm, o kadar ağladım ki. Bu ara blogumu pek okumadığına güvenerek yazıyorum bunları da. Bu kadar üzüldüğümü bilmesini istemem. Sonuçta o da çok üzülüyor ve orada yalnız olacak. Oraya vardığında açıp okuması için bir mektup yazdım ona. Ben yanındaymışım gibi hissetsin diye özellikle seçtim yazdıklarımı. Ne zaman güçsüz hissetse ne söylememe ihtiyacı olacaksa onları yazdım. Bir de onun için çok özel bir şeyimi vereceğim o gitmeden. Aslında bütün erkekler için sevdiği kadındaki o şey özeldir. Şimdi aklınıza çok farklı bir şey geldi böyle yazınca ama bu başka bir şey. :) O gittikten sonra yazacağım ne olduğunu. Sevdiğini askere gönderip aylarca görüşemeyen ve hatta telefonda bile zar zor görüşen sevgili canlarım, sizleri tebrik ediyorum ve Allah size daha çok sabırlar versin diyorum. Ne kadar güçlüymüşsünüz siz. 

     Bu ara sürekli Naruto izlediğimden yazamadım. Ama hem İstanbul'un gitmesine hem de benim estetik ameliyatıma çok az kaldı. Bu yüzden inanılmaz gergin biz yaz geçiriyorum. Geçen pazar İstanbul'la Büyükada'ya gittik ve bir gece kaldık. Gerçekten çok güzel geçti ve beni biraz uzaklaştırdı bu stresten. Gerçi adadan dönerken yine sulu gözlerimi tutamadım ama ne yapayım resepsiyonda voyage fm çalıyordu. Benim suçum yok. Bu ara çok ağlıyorum gerçekten. Zaten kendi stresim yetmezmiş gibi Naruto inanılmaz duygusal ve heyecanlı ilerliyor. Bir anime insanı ne kadar ağlatabilir diyordum ama şimdi... Sırf bu anime için müzik yapan biri var. Her karakter ve savaş için farklı müzikler yapıyor ve muhteşem. Animeyi izlemeseniz bile Naruto Top 10 yazıp soundtracklerini dinlemenizi tavsiye ederim. Naruto demişken...

1 Temmuz 2014 Salı

Az Kaldııı

     Ameliyat günüm kesinleşti, şu an doktorla son ayarlamaları yapmaya gidiyorum. İstanbul'un İngiltere'ye gitme günü de kesinleşti... Az kaldı her şeye. Ayrıntılı anlatacağım, tabi Naruto izlemekten zaman kalırsa. Tek bir şey söylüyorum, Naruto izleyin. :))
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...