28 Ağustos 2013 Çarşamba

İş Görüşmesi 2

     İş görüşmesine gittiğim ilk hukuk bürosundan sonra çıktım yola. Tramvayı yakaladım, ama ne yakalamak ! Benim önümde bir çift vardı ve o tıklım tıkış tramvaya ancak onlar sığardı. Ama inat ettim bineceğim ya kalan son ayaklık yere sığmaya çalıştım. Tam o sırada kapı kapanmaya başladı. İçerideki çocuğun "Hoop" dediğini duymamla, kolumun kapının plastiği yüzünden soyulması, ve saçımın yarısının kapının dışında kalması bir oldu. Hahahha resmen saçımın bir kısmı dışarıdaydı. :) Çektim, soktum içeri. Sonra hemen Roma'yı aradım. O avukatın aradığını ve görüşmeye gittiğimi söyledim. Roma şaşırdı tabi, çünkü o avukat önceden de benimle görüşmek istediğini Roma'ya söylemişti ama ben görüşmem demiştim. Sonra arayınca ön yargılı davranmak istemediğim için kabul ettim. 

     Hem kolum soyulmuş, hem bir yere tutunamıyorum, hem de Roma'yla konuşmaya çalışıyorum. Sirkeci'de zar zor indim, Roma'nın da yardımıyla büroyu buldum. İçeri girdiğimde avukat ve  70-80 yaşlarında bir amca vardı, müvekkiliymiş. Daha hiçbir şey konuşmadan adam verdi elime ilamsız ödeme emrini, söyle bakalım o nerede, bu nerede, şu ne kadar... Hayatımda ilk defa elime bir ödeme emri almışım, bulamıyorum sorduklarını, kıpkırmızı oldum ! Arada amca kalkıyor gösteriyor falan... Bir yarım saat böyle geçti. Sonra müvekkil gitti, biz sohbet etmeye başladık. Aralık ayında büroyu kapatacağını söyledi, sebebini söylemedi ama Roma'dan öğrendiğim kadarıyla huzurevine yerleşecekmiş. Her işini ben yapacağım için çok şey öğrenebileceğimi, çalışma saatlerinin rahat olduğunu, ayda 700 lira artı yemek ve yolu ödeyeceğini söyledi. Daha ne olsun değil mi ? Hem de evime çok yakındı. Ben uygun olacağını söyledim, yani resmen kabul etmiştim. Sonra bana UYAP'ı kullanmayı gösterdi. Çünkü her işine benim bakmam gerekecek ve ilk öğrenmem gereken şey UYAP. 



     Dikdörtgen bir öğretmen masası düşünün. Uzun kenarında avukat, yakın olan kısa kenarında da ben oturuyorum. Bilgisayar tam ortamızda, görme engelliler için ayarlanmış, sürekli konuşuyor. Yani fareyi nereye götürürseniz orada yazan her şeyi söyleyen mekanik bir ses. Bu sırada da arada sohbet etmek için bir şeyler söylüyor. Bu arada benim gerçek ismim ünlü bir dizi karakterinin ismiyle aynı. Roma zamanında "Bizim Moira dizidekinden daha güzel." demiş. Adam bana "Sen daha güzelmişsin ondan, Roma öyle dedi." dedi. Ben de "O beni çok sever ondan öyle demiştir." dedim. Adam "Seni sevmemek mümkün mü ? İstanbul da çok seviyormuş.." dedi. Ben de "Hııı, evet, öyle." falan diye geçiştirdim. Bu sırada o güldü ve elini kafama götürdü böyle saçımı okşar gibi, sonra da koluma. Ben hafiften çekilince sevdiği birinin sırtına vurur gibi yaptı. Neyse. Ben içimden konuşuyorum habire. Neden böyle yaptı şimdi ? Adam 70 yaşında ya ben çok mu abartıyorum ? Görme engelli olduğundan belki bu şekilde bir iletişime ihtiyaç duyuyordur... Bu arada adam hiç de 70 yaşında görünmüyor. Saçları bile beyaz değil sadece hafif gri. Neyse o an öyle geçti. Büyütmemeye çalıştım. İşi kabul ettim. Hemen ertesi gün adliyeye gitmemiz gerekiyormuş. 9.30 da Çağlayan Adliyesi'nin olduğu metrobüs durağında buluşacaktık. Avukat bana bir dosya, bir ajanda, aylık akbil parası, biraz da avans verdi. Her zaman aylık akbil ve az miktarda bir para verirmiş yeni çalışmaya başlayanlara. Artık çıkabileceğimi söyledi. Sonra benim boş anıma denk geldi, "Yarın kaçta büroda olayım?" dedim. Hiç tepki vermedi. Ben tekrarladım. O benim sorumu tekrarladı. Sonra kafama dank etti, "Pardon adliyeye gidecektik, bir an unutmuşum." dedim. Adam birden gülmeye başladı. Hani yaşı büyük insanlar falan gülerler ya gençler bir hata yaptıklarında, işte öyle. Sonra birden bana yaklaştı, yanağımdan öptü, sonra diğer yanağımdan ! Görme engelliydi, bir an şok oldum, bir şey diyemedim. Ama resmen belime sarıldı. Daha ilk günümdü ve ne kadar göremese de böyle bir şey yapmasına gerek yoktu. Tamamen iradem dışında olduğundan tacize uğramış gibi hissettim. Sonuçta 70 yaşında bir adam 21 yaşında birine bodoslama sarılırsa, öperse yanlış anlaşılacağını bilmesi lazım. Yanlış bir yere dokunabileceğini bilmesi lazım. O anlık öyle bir şey olmadı ama olabilirdi. Ben çok rahatsız oldum. Bürodan nasıl çıktığımı şaşırdım. Ne düşüneceğimi bilemedim. İstanbul'u aradım hemen, anlattım. Önce sinirlendi baya, sonra bir an sakinleşti. Ama burada yazdığım kadar ayrıntılı anlatsaydım sakinleşir miydi bilmiyorum. Bu arada görüşmemden sonra Paris, Vegas ve Grimma'yla buluşacaktım. Grimma artık Almanya'da yaşamıyor, Türkiye'ye döndü, ilk buluşmamızdı. Ama ben bir türlü ona odaklanamadım. Olanlara anlam vermeye çalıştım. Roma'yı aradım. Roma onun hep öyle olduğunu söyledi. "Arada elini tutar, saçını okşar, öyle bir insan. Sen bence onunla çalışamazsın." dedi. Haklı, hayatta çalışamam. İyi niyetli de olsa kötü niyetli de olsa fark etmez. Ben rahatsız oldum. Hem bir avukat bir stajyerini en fazla ne kadar taciz edebilir ? Sınırını aştığı an şikayet eder yanında çalışan. Belki dozunda, suçlamaya maruz kalmayacak kadar yapmaya çalışıyor ? Her neyse.

     Bir an önce adamı aramam lazımdı. Çok ayıp olacaktı biliyorum. Ama yapacak bir şey yok. Aradım. Bu arada telefonunda çalarken dinlet var ve ne çalıyor biliyor musunuz ? Aşk-ı Memnu'da Bihter öldükten sonra çalan bir müzik vardı ya, Albinoni'nin Adagio'su, işte o çalıyor, elim ayağım iyice titredi. "Çok özür dilerim, biliyorum kötü oldu, ama ben sizinle çalışamayacağım. Çok istediğim ve haber beklediğim bir yer vardı. Ama sizi zor durumda bırakmam istemem, yarın sizinle adliyeye gelirim, sonra da paranızı ve dosyanızı bırakıp dönerim." dedim. En kötüsü de onunla tekrar muhattap olmak zorundaydım. Gayet soğuk ve duygu sömürüsü yapan bir ses tonuyla "Ben sana neden benimle çalışmak istemediğini soramam, senin için iyi olan önemli tabi ki. Ben zaten bu saatte arayınca anlamıştım." dedi. 

     Ertesi gün buluştuk, önce Çağlayan sonra da Bakırköy Adliyesi'ne gittik. Orada olanları, kalemdekileri azarlamasını falan anlatmıyorum bile. Dönerken tramvaya bindik. Tramvayda önceden yanında stajyerlik yapan bir kızı aradı. Ben yanındayım ve kızla aynen şöyle konuşuyor. "Yaa işte dün biriyle anlaştık ama 45 dakika sonra arayıp vazgeçtiğini söyledi. Ne yapalım artık, arada senin başını ağrıtacağız. Kısmet değilmiş, bugünlük birlikte çalışacağız." Yuh ! 45 dakika falan değil 2 saat sonra aradım, enine boyuna düşündüm. Ayrıca bugün birlikte falan çalışmayacağız, ben seni zor durumda bırakmamak için adliyeye kadar geldim o kadar ! Hayır demeyi öğrenmem lazımdı. Telefonu kapatır kapatmaz "Kusura bakmayın ama ben bugün sizinle çalışamam, dün bahsettiğim yerle görüşmeye gitmem gerekiyor." dedim. Yalan söylemek zorundaydım çünkü onunla bir gün daha geçiremezdim. Adam iyice duygusala bağlamasın mı ! "Ben sana sebebini soramam Moira, ama seninle çalışmayı çok istemiştim. Şu ana kadar çalıştıklarım arasında en çok Roma'ya sempati beslemiştim, sonra da sana. Ben senin gibi biriyle çalışacaksam mesleğe devam etmeyi bile düşünmüştüm..." Yuh deve ! Resmen duygu sömürüsü bu, sesini bir duysanız... Bir şey diyemedim. Geveledim sadece. Başka bir yer olduğunu söyledim.

     O günden sonra iki kere Roma'yı, bir kere de beni aradı. Ben duymamışım telefonu. Ama Roma'ya sürekli beni soruyormuş. "Moira'la bitti, ne onu rahatsız etti, neden vazgeçti bilmiyorum ama kendi bilir. Orada işe başladı mı ? Orası nerede ? Moira şu an nerede ? İstediği yere girdi mi ? Orada mutlu muymuş ?".........
    Adam manyaktı işte. Yaftalamak istemedim. Kötü yakıştırmalar yapmak istemedim. Size olayı tam olarak yansıtabildim mi ona bile emin değilim...

26 Ağustos 2013 Pazartesi

İş Görüşmesi

     Tatilden döndükten sonra olanlardan bahsedeyim... İlk günler benim bütün gün mayışık mayışık yatmamla geçti. Bu arada İstanbul bir hukuk bürosunda staj yaptığından bayramdan sonra işine döndü. Çalıştığı yeri pek sevmediğinden biraz huzursuzdu. Hayatımdaki tek aksiyon onla tartışıp barışmaktı. Bu arada minik Beren'i görmeye gidiyordum. Sürekli yengeme gitmem, Atina'yla sürekli bir arada olmamıza sebep oluyor. Atina'yla aramda geçenleri şu yazımda okuyabilirsiniz. Aileden biri olması sebebiyle asla tam olarak küs kalmamalıydık. Zaten yıllar önce olan bir şeydi ve ailemden kimsenin olanları bilmesini istemiyorum. Bu yüzden yanımızda biri varsa hiçbir şey olmamış gibi davranıyorum. Hala olanlardan utandığını ve gözlerime bakarken çekindiğini hissedebiliyorum. Arkadaş olmasak da uzak akraba gibi olduk şimdi. Gördüğünde selam verdiğin, hatrını sorduğun uzak arkadaş... Geçen gün Beren'i uyuttuktan sonra balkonda sigara içmeyi teklif etti, olur dedim. Pek konuşmadık. Beren'de tedavi edilmesi gereken minik bir sorun olduğunu söylemiştim ya, işte o yüzden özel olarak öğrenmemiz gereken şeyler oldu bebeğin bakımıyla ilgili. Atina yengemin kız kardeşi olduğundan sürekli yanında ve bebeğe yengemden çok bakıyor. Doktorların söylediklerini ve yapılması gereken her şeyi biliyor. Eylül'de Karaman'a okula dönmesi gerektiği için yengeme ben yardımcı olacağım. Bu yüzden bilinmesi gereken şeyleri bazen bana Atina gösteriyor. Böyle bir iletişime mecburuz, aynı zamanda da iyi oldu. Çünkü İstanbul benim hayatımın en büyük parçası, onunla bir gelecek düşünüyorum. Ve ailemden herhangi birinin yanında, Atina kadar uzak da olsa, onun ismini kullanmaktan çekinmek istemiyorum. Kafam biraz karışık anlayacağınız.

     Bu sene benim okulda 5. senem olacak. İlk dönemden 2, ikinci dönemden de 5 dersim var. Ders sayım çok az olduğu için evde oturmak istemiyorum. Bir büroda staj yapmak ve ingilizce kursuna devam etmek istiyorum. İşte bu yüzden istanbul barosunun sitesine ilan bıraktım ve stajyer arayan avukatların aramasını bekledim. 2 kişiye cv gönderdim, 3 büroyla konuştum ama olmadı. Sonra biri aradı, görüşmeye gittim. Büro güzeldi, şık görünüyordu. Semti çok iyi değildi ama bir görüşmekten zarar gelmezdi. Gittim büroya, benimle görüşecek avukatı beklerken başka bir avukat aradı. Tam şansım açılıyor derken arayan avukatın "o" avukat olduğunu anladım. 

     "O" avukat dediğim de arkadaşım Roma'nın daha önce staj yaptığı görme engelli avukattı. Daha önce burada anlatmıştım sanırım. Adam görme engelli olmasına rağmen liseyi birincilikle bitiriyor ve İstanbul üniversitesi hukuk fakültesini kazanıyor. Arkadaşlarıyla cüzzi bir miktara anlaşıp sınavlardan önce notları okutuyor. Bu şekilde üniversiteyi de birincilikle bitiriyor. Yanında çalışan stajyerler de bir nevi onun gözü oluyorlar ve her şeyi bizzat yaptıkları için baya tecrübe kazanıyorlar. Roma bu avukatın yanında 7 hafta çalıştı, sonra bıraktı. Kesinlikle hak etmediği herhangi bir şeyle yaftalamamak için elimizden geleni yaptık ama adamın bir alışkanlığı vardı. Belki de görme engelli olduğundan bilmiyorum ama biraz fazla dokunuyordu. Yani anlıyorum belki iletişimini böyle kuruyor ama Roma'nın anlattığına göre biraz fazlaydı, yani iletişim için o kadarı gereksizdi. Çok üstünde durmadık.

    Benim adımı baronun sitesinde görmüş ve aramış. Stajyer avukata ihtiyacı varmış. Ben diğer avukatın benimle görüşmesini beklerken başka bir avukatın daha araması bir an kısmetim açılmış gibi hissettirdi, mutlu oldum. Görme engelli bir insana o kadar ön yargılı yaklaşmamalıyım diye düşündüm ve görüşmeyi kabul ettim. Bu arada diğer avukatın toplantısı bitti ve beni görüşmeye çağırdı. Konuşmayı özet geçeyim.

-Burası gerçekten çok iyi bir büro, kendinizi geliştirmek istiyorsanız daha iyi bir yer bulamazsınız. Biz bir kaç hafta önce sekreterimizi işten çıkardık. Öncelikle belirtmeliyim ki onun da işlerini yapmanız gerekecek.
-Anlıyorum.
-Yeri gelir çayımızı kahvemizi yaparsınız. Zaten stajyerler bunu yapmak zorundadır. Ne bileyim arada masaları falan silersiniz. Yani burayı siz çekip çevirirsiniz. Sabah 9 akşam 6 çalışıyoruz biz. Ama isterseniz 15 dk erken gelip 15 dk geç çıkabilirsiniz. Biz 1000 lira artı yemek veriyoruz. Ama sekreterin işlerini de yapmanız gerekecek. Erkenden gelip masaları silersiniz, telefonlara maillere bakarsınız... Biz sizden temizlik yapmanızı beklemiyoruz ama...
-o.O
-İşte siz çekip çevireceksiniz burayı. Bir şey söylediğimizde hemen araştıracaksınız. Özel üniversite öğrencilerini aramıyoruz çünkü onu yapmam bunu yapmam diyorlar. Ama burada çok şey öğrenirsiniz, arada da adliyeye gidersiniz belki...

     Ben kendi vasıflarımı açıklamaya çalıştım ama adam sekreterlik de yapmamla kafayı bozmuş olduğundan pek iletişim kuramadık. Özel üniversite öğrencisi parayı basıp hukuk okumuş bir de senin pis masanı mı silecek dangalak ! Bir de temizlik yapın da demiyoruz diyor ya ! He bir de yerleri silseydim ! Boşuna mı okuduk la o kadar ? Sekreterlik yapacaksam sekreter maaşı daha fazla zaten. 

     Yanlış anlamayın iyi bir büro olsa para almadan bile çalışırım ama adam tamamen farklı yerlerde... Ben gerçekten tecrübe kazanmalıyım, kendimi geliştirmeliyim, adliyeye koşturmalıyım, dosyaları okumalıyım... Ama bu adam bana masa başı işi önerdi, sorun o. Diğer avukatın aramış olmasının da verdiği rahatlıkla oradan çıktım. Eve giderken tam yolumun üstündeydi diğer büro. İkisini de aradan çıkaracaktım. Çok iyi olacaktı. Diğer büronun yolunu tuttum...



     

24 Ağustos 2013 Cumartesi

Tatil

     Bir ay olmuş yazmayalı. Öncelikle Pera'ma buradayım diyorum ! :)

    Çok yoğun bir ay geçirdim, bu nedenle yazamadım. 30 Temmuz'da yengem doğum yaptı, minik bir kızımız oldu, adını da Beren koyduk. Ama Beren doğduktan sonra onu kaybedeceğimizi sandık, çok zor iki gün geçirdik. Minik bir engeli var ama doktorların söylediğine göre kalıcı bir engel değil. Bebeğimiz bizimle kaldığı için, hayata tutunduğu için, engeli kalıcı olmadığı için şükürler olsun, çok mutluyuz. Beren'i en minik direnişçi seçiyorum ! 

     Beren doğduktan birkaç gün sonra da tatil rezervasyonum vardı. İstanbul'la baş başa Kuşadası'nda bir hafta ! Çok çok güzel geçti. :) Efes Antik Kenti'ni gezdik, Meryem Ana Kilisesi'ni gezdik, Şirince Köyü'nü gezdik, Saint Joan kilisesini gezdik... Şirince'nin ünlü meyveli şaraplarından aldık. Tabi birkaç tane aldığımız için uçakla geri getiremedik, dükkanın sahibi bize kargoyla gönderdi. O şaraplardan tatmak isteyen varsa aranızda, kargoyla tüm Türkiye'ye gönderiyorlarmış ve şaraplar da kargo ücreti de çok uygun. Reklam yapıyor gibi oldum ama o şaraplardan ısmarlamak isteyen çok kişi tanıdığımdan sizi de haberdar edeyim dedim. :) Bilgi isteyen varsa mail yoluyla ulaşabilir.




     Tatilde her şey çok güzeldi, otelin tek sorunu plajının küçük olmasıydı, herkes sabahtan gidip yer tutuyordu. İlk gün bilmediğimiz için gittik ayakta kaldık. Sonra oradaki teyze iki boş şezlong gösterdi, "İki saattir boş, oturun." dedi. Biz de 2 saat boyunca kullandık. Sonra bir kadın geldi burası benim falan diye, ben de tartıştım "4 saattir yoksunuz, tapuladınız mı, insanların da kullanma hakkını engelleyemeziniz." Daha ilk günden ! :)) Ama ondan sonraki günlerde hiçbir sorun olmadı, her şey çok güzeldi. İlk üç gün oteldeydik, sonra Şirince Köyü'ne gittik. Oraya tur düzenlemediklerinden kendimiz gitmek zorunda kaldık. Sadece gidişte üç araç değiştirdik. Ama çok komik şeyler yaşadık. Kuşadası merkezde Selçuk arabalarının olduğu yerde bekliyorduk. Kişi başı kaç para olduğunu sorduk, adam 15 lira dedi. Biz şaşırdık tabi "Bir kişi 15 miii !" Adam ne dese beğenirsiniz ? "He siz Türksünüz o zaman 3 lira ! " Hahahaha ! Düşünsenize turistin yediği kazığı, yazık valla. Şirince Köyü'ne ulaştık. Orada Saint Joan kilisesi varmış. Bir tepeye tırmanmak lazım. Oraya tırmanırken yolun kenarında gölgeye oturmuş Rum bir teyze vardı. Çiçeklerden taçlar yapıyor ama bildiğiniz dal budak yolmuş çiçekleri. Öyle bir taç ki suya koysanız birkaç gün yaşar. Teyze tutturdu "Kızım tak şunu çok yakışır almasan da olur." Taktım ben de teyzenin gönlü olsun diye. Sonra teyze "Gel kız seni bir okuyayım." dedi. Ama teyzeyi görseniz zaten bir ayağı çukurda, 80 yaşında kesin var. Neyse teyze başladı okumaya, ama tabi teyze hristiyan, yani nazar duası falan beklemiyorum da teyze duaya son noktayı koydu. Duanın sonunda üstüme geğirdi. İstanbul kendini zor tutuyor gülmemek için. Teyze "İkinizi de okudum yavruumm." dedi. Biz de teşekkür ettik, çiçeği de aldık. Ertesi gün çürüdü zaten taçlığı falan kalmadı. Teyzenin hatrına almıştık zaten. Sonra oradan dönerken yine bir minibüse bindik. En arkada yer vardı, oturduk paramızı çıkardık. Öndeki kişiye "Uzatır mısınız?" dedik. Yani biz dolmuşa bindiğimizde hep öyle yaparız. İzmir'de yapılmıyor demek ki. Önümüzdeki amca bir hışımla parayı elimizden çekti, kalktı ayağa iki adımlık yeri gitti şoföre verdi parayı. "Amca biz öyle demek istemedik." dediysek de ne fayda. Amca bizden de gençlikten de nefret etti. Öyle döndük otele. Ertesi gün de Efes'e gittik. Orada tur vardı, rehberle gezdik. Antik kentte müze kart geçiyor, üniversite kartım olmadığından müze kartı 30 liraya aldım. İstanbul 15 liraya aldı. Aklınızda bulunsun. Meryem Ana Kilisesi'ne gittiğimizde ayin yapıyorlardı. İlahi söylüyorlardı. Meryem Ana'nın bir süre yaşadığı eve girmek çok değişik bir duyguydu. Kendimi Dan Brown kitabında gibi hissettim. Antik kent de muhteşemdi. Büyük antik tiyatronun en üstüne kadar çıktık. Benim yükseklik korkum tuttu, bir kadın "Her yer Taksim, her yer direniş!" diye bağırıyordu. Saygı duydum valla :) O gün de öyle geçti. Diğer günler de oteldeydik. İstanbul'un yanında uyumak, uyandığımda ilk onu görmek muhteşem bir şey. Ama her güzel şeyin bir sonu var maalesef.

     Bu arada biz tatildeyken Ergenekon kararı çıktı biliyorsunuz. Orada bir çiftle tanıştık. Kadın Türk, adam Polonyalı. Ama kadın 11 yıldır Türkiye'ye gelmemiş. Ne Erdoğan'ın nasıl bir siyasetçi olduğunu biliyor, ne direnişi ne de Ergenekon'u. Elimizden geldiğince anlatmaya çalıştık. Baya soru sordu. Gerçekten çok acıyorum. Burada anayasanın ilk dört maddesini değiştirmeye çalışıyorlar, demokrasi elden gidiyor, Tayyip Mursi sapığını destekliyor, orada bir Türk olarak hiçbir şeyden haberi yok. Ve onun gibi ne kadar çok insan var. Hiçbir şeyden haberi olmayan, Almanya'da yaşayıp sadece Türk televizyonlarını izleyen ve yabancı haber kanalındaki gerçek haberlerin de Türkiye'yi kötü göstermek için yapıldığını sanan... Türkiye'de bile hiçbir şeyden haberi olmayanlar var. Ben en başta kendi ailemden biliyorum, yengemin Mursi'nin getirmeye çalıştığı yasalardan haberi yok. Çünkü çok konuşulmadı ve İslami bir liderin böyle yasalar getirmeye çalışması utanç sebebi olduğundan üstü kapatıldı. Ben kısaca ifade edeyim çünkü aranızda bilmeyenler de olabilir. Mursi demokrasiyle, seçimle başa geldi ama bu sadece teoride geçerlidir. Pratikte Mursi'den önceki kişi devrimle indi ve Mursi'nin karşısındaki kişi de Mursi'den beterdi ve halkın kesinlikle istemediği biriydi. Sadece iki aday vardı ve halk mecburen 2012'de Mursi'yi seçti. Biliyorsunuz çoğunluğun olmadığı yerde demokrasi olmaz. Mursi geldikten sonra mecliste şunlar görüşüldü: 
-Ölen eşle ölümünden itibaren 6 saat cinsel ilişkiye girilebilir, bu veda seksidir. (Bir kadın ölü bir erkeğe bunu yapamayacağına göre, direk ölü kadınla cinsel ilişki için düşünülen bir yasa tasarısıdır.)
-Kadınlar çarşılardan muz, kabak, salatalık gibi şekli penisi çağrıştıran meyveler alamazlar. 
-Kız çocuklarıyla evlenme yaşı 9'dur.

     Onca insanın ölümüne sebep olan şerefsiz Sisi'yi desteklemiyoruz diye, sapığın tekini de desteklemek zorunda değiliz yani. 

     Tatili anlatıyordum, nerelere geldim. Anlatacağım varmış. :)
     
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...